Tanrı Misafiri

(Bu yazının okunması yaklaşık olarak 3 dakika sürmektedir.)

Soğuk ve hayli çetin geçen bir kış gecesiydi; herkes evlerine çekilmiş soğuktan korunmaya çalışıyordu. İnsanların yokluğu ve gecenin soğukluğu birleşerek doğanın derin bir sükûnete bürünmesine zemin hazırlamıştı. Doğa ise uzun zaman sonra sahip olduğu bu sessizliğin memnuniyetiyle semadan ağır ağır süzülen kar tanelerini nazlı bir edayla kabul ediyordu. Her biri birbirinden eşsiz güzellikteki kar taneleri etrafı bir gelin duvağı zarafetiyle sarıyordu. Yollar çoktan beyaz bir örtüyle çevrelenmişti; kar bütün izleri, bütün gizleri silmek istercesine adeta raks ederek doğaya hakimiyetini ilan ediyordu. Gecenin karanlığı, doğanın beyazlığı ve bir apartman dairesinin küçük penceresinden görünen cılız bir ışık dışında hiçbir yaşam belirtisi yoktu. 

Önce ışığın göründüğü pencereden kısa bir zaman sonra bir kadın silueti göründü. Dağılmış saçları, çökmüş omuzları ve uykusuzluğu gözlerinden anlaşılan bakışlarıyla etrafı seyrediyordu. Yeni anne olmuştu, annelik duygusunun yoğunluğu ve artan sorumluluklarının gerektirdiği özveriyle sarsılmıştı. Anneliğin dünyanın hem en güzel hem de en meşakkatli sorumluluğu olduğuna inanıyordu çünkü anne olana kadar hayatta en sevdiği şeylerden biri uykuydu. Oysa şimdi, gecenin en karanlığında minicik bir can için uykusunu seve seve bölüyor; yorulmaktan, koşuşturmaktan ve uykusuzluktan dahi mutluluk duyuyordu. Yıllar önce okuduğu bir kitapta “Annelerin kalbi çocuklarıyla atar.” cümlesiyle karşılaştığında bu cümle ona çok ütopik gelmişti oysa şimdi, bu cümlenin ne demek istediğini bütün benliğiyle kavrıyordu.

Yorgun ve uykusuzdu ama karın yağışını seyretmek duygularını düzene koymasına ve neyi nasıl hissettiğini anlamasına yardımcı olmuştu. Uykusuzluğu yerini garip bir dinçliğe bırakmıştı, yatağa geri dönmek ve uyumak gibi bir isteği kalmamıştı. Bol tarçınlı ballı süt kokusuyla sarsıldı, gecenin bu saatinde eşi ve bebeği uyurken ve mutfakta kendisinden başka kimse yokken bu kokunun gerçek olmasının ihtimali yoktu. Kokunun nereden geldiğini anlamaya çalışırken birden çocukken kar yağışını izlemek için her pencereye koştuğunda annesinin ona ballı tarçınlı süt yaptığını anımsadı, koku hatıralarından geliyordu. Derin bir tebessümle kıvrıldı dudakları ve kendine ballı tarçınlı sıcak bir süt yapmaya karar verdi. 

Pencereden tam uzaklaşacakken sokak lambasının sarı ışığının altındaki küçük kartonun hareket ettiğini fark etti, oysa düşüncelerinden sıyrılana kadar orada bir karton olduğunu bile görmemişti. Daha iyi görebilmek için balkona çıktı, kartonu hareket ettiren şey rüzgâr olamazdı. Soğuk, kar ve sessizlik dışında doğada hiçbir farklılık yoktu. Bir sokak hayvanı olabileceğini düşündü ve içeri geçip sütünü içmeye kalbi el vermedi. Kabanını kaptığı gibi pijamalarıyla evden çıktı. Hava sandığından çok daha soğuktu.  Kartonun yanına yaklaştıkça içi ürperdi çünkü pencereden göründüğü gibi sessiz değildi etraf; titrek bir kedi mırıltısı geliyordu kartonun altından. Kartonu kaldırmasıyla kediyi kucağına alıp binaya doğru koşması bir oldu. Eve gelir gelmez kediyi koltuğun üzerindeki battaniyeye sararak kaloriferin önüne koydu ve mutfağa koşarak hem kendisine hem de kediye süt hazırlamaya başladı. Tıkırtıya uyanan çok sevdiği eşi yanına geldi; bütün olan bitenleri anlattıktan sonra kocasının gözlerinde gördüğü gurur onu hayli mutlu etmişti, kocasını ise onun merhameti, şefkati her geçen gün daha çok âşık ediyordu. Sarıldılar ve sütleri alıp içeri geçtiler. Sıcacık evde kendileri için hazırladıkları sıcacık ballı tarçınlı sütü içerken kedinin de ona hazırladıkları ılık sütü içişini izliyorlardı. Davetsiz bir misafir olarak çıkan bu kedinin evin yeni üyesi oluşunu kutluyordu karı koca sessizce. 

Yıllar önce soğuk ve karlı bir kış mevsimi kavuşan elleri; önce bebeklerinin doğuşu şimdi ise yine karlı bir kış mevsiminde hayatlarına dahil olan bu sevimli kediyle daha çok kenetleniyordu. Aşk; yaslanmak, dinlenmek, dinlemek ve gözlemlemekti ve hayat onlara bunu kanıtlamak istiyormuşçasına davranıyordu. Adam kadının her geçen gün artan merhametine ve muhabbetine yeniden âşık olurken; kadın adamın desteğine, ilgisine ve ona verdiği huzura yeniden ve yeniden âşık oluyordu. Uyuyan minik bir bebek, yılların aşığı bir çift, tanrı misafiri bir kedi, ballı tarçınlı sıcak bir süt, kar ve aşk; mutluluğun resmi olarak anılarındaki yerini alıyordu. 

Yazar: İrem Tokyürek

Görsel Kaynak: https://tr.pinterest.com/pin/3659243438916850/

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.