Zihne Kulak Veren Ruhlar
Kısır bir döngünün içerisinde yaşıyoruz. Yaşadığımızı ne kadar hissediyoruz? Sürekli bir yerlere koşturma, kendini kendine ispat etme var olacak nedenleri araştırma, kim olduğunun cevabını arama, hepsine cevap bulduğunda ya da bulduğunu zannettiğin de bu dünyadan yok olmanla sonuçlanıyor. Bak böyle anlatınca her şey bomboş geldi yine. Neyin peşindeyiz? Derdimiz ne? Geldik, doğmamız gerekiyordu doğduk. Kötülükleri fark edip, öfkelenip, iyileştirmek için yol aramak için geldik belki. En çok neye öfkem biliyor musunuz? Ya da bilmeyin kimse bilmesin hiçbir şeyi. Öyle boş boş yaşasaydık keşke, anlamasaydık kimiz, neyiz, nerdeyiz, napıyoruz. Sorgulamasaydık keşke, neden sorguladık? Ot gibi geldik ot gibi gidiyoruz deseydik ya keşke, keşke!
Yaşadığımız an da hissediyor muyuz kendimizi? İçtiğimiz çayın tadına varıyor muyuz? Dostlarımızla ettiğimiz sohbetlerin kıymetinin farkında mıyız? Denize bakıyor muyuz ama gerçekten bakıyor muyuz? Kokusunu içimize çekiyor muyuz? Gökyüzüne bakıp şükrediyor muyuz? Sürekli bir şeylerin peşinde koşarken kendimizi dinleyebiliyor muyuz? Sorumluluğumuz altında olan ruhumuza, bedenimize ne kadar kulak veriyoruz? Bir kere kendimize “seni çok seviyorum, iyi ki varsın.” diyor muyuz? Yine bir sürü soru bıraktım, zihnimden çıkan bir sürü soru.
Ben bu an da hissedemediğim, gelecek için çabalarken hiç şu anıma kulak vermediğim her anı hatırladığımda acı çekiyorum. İçimde kocaman bir yerlerde boşluk oluyor, anlamlandıramadığım bir hiçlik. Bazen hiç kimse olmak istiyorum. Bir oda hayal ediyorum; kapısını kapatacağım ve bana dair bütün sıfatlar o kapının ardında kalacak. Kim olduğumu ne olduğumu unutarak kendimle vakit geçirmek istiyorum. Bu dünyaya bir kez geldin, günün birinde göçüp gideceksin şu ruha kulak ver demek istiyorum. Kendine bir güzellik yap aç en sevdiğin şarkıları dinle bırak sana yüklenen bütün sorumlulukları, cinsiyetini, dilini, dinini, herkesi boşver! Bir kere düşün, ne kadar buradasın? Ne kadar ayakların yere basıyor? Ellerini, kalbini, kendini ne kadar hissediyorsun? Zihninden çıkan her sese ruhun ne cevap veriyor?
Gerçekten yapabiliyor muyuz? Her şeyi boşverip, denizin kokusunu ciğerlerimize doldurup içtiğimiz çayın tadına varabiliyor muyuz? Yoksa sadece geleceğin, paranın, sıfatların peşinde mi koşuyoruz? Söylemek istediğim ama söylemeye çalışırken duraksadığım bir şey var. Bir gün hepimiz, istisnasız dünyadaki her insan yanından geçerken ürktüğümüz o mezarlıklarda olacak. Kapkara toprak üstümüzü örtecek çok acı sadece keyfini çıkarmasına izin verdiğimiz anlar ruhumuza iyi hissettirecek. Peşinden koştuğumuz sıfatlar, para, çözmek için kafa patlattığımız dertler değil. Bunları fark ederek yaşamak dileğiyle dostlar. Bunları fark ederek, hissederek, iyileştirerek..
Yazar: Azra Öner
Ölümün kol gezdiği yaşamımızda, sürekli bir yerlere sürükleniyoruz maalesef. İstesek de istemesek de yaşam mücadelesi denen bu kavram içinde materyaller için uğraşıyoruz. Yaşayamıyoruz, hayatta kalıyoruz. Bazen bazı anları yakalıyoruz belki de size de oluyordur, bir anlığına her şeyden uzaklaşıyoruz. Ne üniversite notları, ne aile sorunları ne de gelecek kaygısı önemli oluyor o anda, sadece güneşin, rüzgârın ve gökyüzünün maviliğinin tadını çıkarıyoruz. Asıl önemli olan da bu, bu küçük anlar. Anın tadını çıkarmak. Şu an için yaşamak. Asıl ulaşmak istediğim de bu.