Fanus

(Bu yazının okunması yaklaşık olarak 2 dakika sürmektedir.)

Merdivenleri usulca inip dış kapının solundaki odaya girdi. Oldukça küçüktü burası. Yalnız iki büyük kitaplık çarptı gözüne. Raflardan birinde üzeri bir toz tabakasıyla örtülmüş deri kaplı bir defter buldu. Etrafını tedirgin gözlerle kontrol ettikten sonra defteri aldığı gibi çıktı odadan. Uzun koridorun sonuna geldiğinde büyük salonu gördü. Burası güvenli değildi. Yanındaki odaya girip beyaz kapıyı yavaşça kapattı. Kahverengi koltuğun sağ köşesine oturdu, kucağına bir yastık yerleştirdi. Parmak uçlarına bulaşan tozu üfleyip defterin rastgele bir sayfasını açıverdi:

‘’ Onun gözleri, hayatın acımasız gerçeklerine dair derin bir hüzünle dolu. Benimkiler de öyle mi? İşte, sonsuz bir gece, içinde yıldızların kaybolduğu bir karanlıkla kaplıyor ruhumu. Gözlerim, yıldızlardan mahrum kalmış bu boşluğa dalıyor. Kendimi bu karanlıkta yalnız bir yelkenli gibi hissediyorum; çevremdeki suların, beni kendi ait olduğum limana taşıyamayacağını bilerek yavaşça savruluyorum. Ruhum o dünyadan uzaklaşıyor. Kalabalıkları duyuyorum. Kahkahaları, bitmek bilmeyen bu gürültüyü… Onca ses arasında sessiz bir dalgınlığın içine gömülüyorum. Anlaşılamama hüznü içimde biriken yağmurlara benziyor. Nefes alıyorum, adımlarımı atıyorum, ama kendimi yitirilmiş bir mezarlığın ürkütücü sessizliğine terk edilmiş gibi hissediyorum. Ve sonra, beni çevreleyen duvarlar, bu şehir, bu dünya…Benim dünyama yabancı geliyor. İçinde yaşayan insanların mutlulukları, hayalleri ve umutları var, ama benimle hiçbir bağlantıları yok sanki. Gülümseyen yüzler arasında, kendi gözyaşlarımın tadını alıyorum. Kendimi soyutlanmış hissediyorum, bir cam fanusun içinde, izlenen ama dokunulamayan bir sergideki antika bir eser gibi. 

Böylesi uykusuz gecelerde, çaresizce duvarlara yansıyan hayaletlerle konuşuyorum. İçimdeki fırtınalı denizleri sakinleştirmeye çalışıyorum ama dalgalar durulmuyor. Gözyaşlarımı sildikçe yüreğimden bir damla daha akıyor. Belki de bu acı dolu hüzün beni besliyor, ruhumu oluşturan karanlık bir iksir gibi. Satırlar arasında dolaşırken ruhumun en karanlık köşelerini keşfetmek, kendi varoluşumun izini sürmek istiyorum. Belki de yalnızlık, iç dünyamın gizemli bahçesinde kaybolmak için tasarlanmış bir yoldur. Ve bu yolda yoldaşım olan kelimeler benliğiyle dans eden bir kadının içindeki çığlıklardır belki, kim bilir…’’

Defteri kapadı. Derin bir iç çekti. Gözyaşlarını sildi elinin tersiyle. Her gün gözlerinin içine baktığı kadını nasıl tanıyamamıştı? Bunca yıl… Takvimler geçti gözlerinin önünden, birer yaprak misali hızla döküldüler başından aşağı. Kendini olduğu yerden güçlükle kaldırdı. Cebinden sigara paketini çıkardı. Duman gözlerini acıtıyor sandı başta, ancak sızlayan tüm hücreleriydi. Biliyordu, artık çok geçti…

Yazar:Aleyna Korkmazyürek

Görsel Kaynak: https://twitter.com/TincekMarincek/status/1572602675937656832?t=I-wTl9NkfWsYJYD29mdPKA&s=08 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.