Psikologların Psikolojik Sorunları Olur Mu?

Sizce psikolog, patolojik sorunlar yaşayabilir mi? Önceki yaşantılarından kalma travmalardan dolayı danışanın problemine müdahale edemiyor olabilir mi? Danışana fayda sağlayamadığını fark edip başka bir meslektaşına yönlendirebilir mi? Peki ya bir psikolog, başka bir psikoloğa gidebilir mi? Bu sorulara cevabınız “evet” ise etkili ve güvenilir bir psikolog-terapist olabilir mi?

Evet, yeteri kadar soru sorduğumuza göre artık cevap bulmaya çalışabiliriz. Genellikle terapileri araştırırken danışan üzerinden giden süreci inceleriz. Terapist kenarda duran, asla etkilenmeyen, duygulanmayan katı biri gibi ya da aşırı sempatik, anlayışlı, yardımsever biri olarak tanımlanır.

Bir grup insan da psikologların günlük hayatlarında bile dünyanın en mutlu insanları olduğunu, hayata her zaman olumlu bakan, her zaman anlayışlı, yardımsever, güler yüzlü ve asla kötü olaylardan etkilenmeyen, sorunu hemen fark edip tek seansta tanı koyabilen ve daha nice insan üstü özelliklerle donatıldığını ve böyle olmayan psikologların da başarılı olmadığını düşünür.

Maalesef terapi haricinde bile kendi zihnini ve duygularını düzenlemesi beklenen psikologlar, bunlar gibi bazı kalıplara sokulduğu için yardım alamıyor ya da insanların isteklerine hayır diyemiyorlar.

Terapistlerden, bazı seansların ya da danışanların onlar için zorlu olduğunu duyarız. Bunun farklı birçok nedeni olabilir; ama bazen tek nedeni vakanın, terapistin önceki yaşantısıyla benzerliği olabilir. Eskiden yaşadığınız ve çözüme kavuşturamadığınız bir olay danışanınızla karşınıza geldiğinde tepkiniz yeteri kadar objektif olamayabilir. Eğer bu dengeyi ayarlayamazsanız bu seanstan etkilenebilir ve danışana fayda sağlayamayabilirsiniz. Bu yüzden psikolog geçmiş yaşantısı yüzünden danışanındaki soruna yardımcı olamayabilir. Onu kendi sorunu olarak görmeye başlayacağı için bu terapinin seyrini kötü yönde etkiler. Eğer psikolog bu durumu fark etmezse; bu terapiden zarar gördüğünü kabul etmediği, kendi sorunuyla içselleştirdiği ve sorumluluğu sadece kendi üstüne aldığı için de terapi etkili olamaz. Terapist kendini tanıma sürecini es geçmişse bunları yok sayar, başkasından yardım almaz, danışana fayda sağlayamadığını anlamasına rağmen bunu kabul edemediği için terapiye devam eder. 

Ayşegül Kalem katıldığım bir seminerinde bu konuya değinmiş ve patolojik bakım veren olduğumuzu gösterebilecek birkaç madde sunmuştu:

  • Her zaman bir şeylerle meşgul olmak zorunda hissetmek.
  • Başkaları adına kolayca mücadele ederken, kendinizi savunmakta zorlanmak.
  • Başkalarının taleplerini geri çevirmekte zorlanmak.
  • Başkalarının ihtiyaçlarını kendi sorumluluğumuz gibi algılamak.
  • Başkalarından yardım alamamak.
  • Sizden çok fazla şey talep ederken, size hiçbir şey veremeyen arkadaşlara sahip olmak.
  • Sosyalleşmeyi ve ilişki kurmayı yorucu bulmak ya da bunlardan tamamen kaçınmak.
  • “Bir şeyin doğru düzgün yapılmasını istiyorsam, o şeyi kendim yapmalıyım” gibi bir inanca sahip olmak.

Bu maddeler terapistler içindi fakat psikoloji öğrencileri için düşünürsek gündelik hayatınızdaki ilişkilerinizde bu maddelerin kaçına evet diyorsunuz ya da sizce psikoloji okumaya başladığınızdan beri çevrenizde böyle bir etki oluşturuyor musunuz? Herkesin psikolojisinin düzelmesi size bağlı gibi geliyor mu? Bu tabii ki bir test değil, sadece farkındalık yaratmak için oluşturulmuş maddeler. Ama eğer bunların çoğu için evet diyorsanız, meslektaşlarımızın kapısını bir tıklatmanın zararı olmaz diye düşünüyorum. Ne dersiniz? 

Bunlar her terapistin karşılaşabileceği sorunlardır. Tabi ki bu alanda uzman olmuş terapistin farkındalığı yüksektir ve kendi için bazı şeyleri yapabilir ama ne demişler “terzi kendi söküğünü dikemez”. İşte bu noktada başkasından yardım almayı bilmek gerekiyor. Tabular yıkılsın!! Bir doktor hasta olduğunda nasıl doktora gitmek zorundaysa, bir terzi kendi beden ölçüleri için başkasına ihtiyaç duyuyorsa ruh sağlığı çalışanları da meslektaşlarına gidebilir. Ve bu, o kişiyi başarısız biri yapmaz. 

Aynı zamanda sadece patolojik nedenlerle değil kendimizi tanımak için de psikoloğa gidebiliriz. Örneğin hangi alt dalda ilerlememiz gerektiğine karar vermek için seminerlere katılıyor, stajlar yapıyoruz ama bunlar yeterli olmayabiliyor. Katıldığım seminerlerde bazı psikologlar lisans dönemlerinde psikoloğa gittiklerini, bunun kendilerini tanımalarını ve alanlarını seçmede olumlu etkilerini gördüklerini söylediler.

Belki de buradaki sorunun temeli psikologlara yanlış bir toplumsal rol yüklememizdir ya da psikologlar böyle bir rol üzerinde hareket ediyorlardır. Evet belki de şu soruyu sormalı ve cevabına göre hareket etmeliyiz: Psikoloji iş mi yoksa yaşam tarzı mı? Terapi haricinde de onları bu meslekle tanımlıyor ve öyle görünmelerini mi bekliyorsunuz yoksa psikolog, mesleğini sadece terapi odasında mı yapmalı?

Kaynak: Klinik Psikolog Ayşegül Kalem                                                       

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.