Benden Bir Hatıra

(Bu yazının okunma süresi yaklaşık 3 dakikadır.)

Bir tarafı ağaçlık diğer tarafı sıra dağlarla örülü bir yolda yalın ayak yürüyorum. Güneş, ağaçların izin verdiği ölçüde yaprakların arasından sıyrılıp tenime değiyor. Ara sıra ayağıma batan çakıllardan yüzümün ekşidiğini hissedebiliyorum. Yine de bu yolda yürümek, bir gayretten çok hazla gerçekleşiyor zihnimde. Kulağıma uzaklardan bir su sesi ilişiyor. Ben ise henüz gözlerime temas etmeyen bir nehrin fısıltısının peşine düşmüş ilerliyorum. Birkaç adımdan sonra yol ikiye ayrılıyor. Yine o fısıltıyı takip ederek yolumu tayin ediyorum. Nihayet kuş cıvıltıları ve nehrin güçlü haykırışıyla karşı karşıyayım.  Pantolonumun paçalarını kıvırıp beni şevkle çağıran nehre karşı savunmasız kalıyorum. Suyun ferahlığı vücudumdaki tüm sızıları dindiriyor âdeta. Güneşin nehirden yansıyan parıltısı gözlerimi alıyor. Gözlerimi kısarak diğer tarafa dönüyorum ki etrafı gidip gelen insanlarla dolu bir kulübeye rastlıyorum. İçimi saran meraka kendimi kaptırıp kulübeye doğru yöneliyorum. Vardığımda üstünde bir cümle ile bir tabela karşılıyor beni: “Hatıralar; eski zamanın tanıkları”.

Kulübenin kapısını yavaşça aralıyorum. Bir zil çalıveriyor gelişimi duyuran. Etrafta ahşap raflar üzerinde serçe parmağımı geçmeyecek büyüklükte şişeler görüyorum. Tezgahın arkasında upuzun saçları ve beyaz önlüğüyle bir kadın duruyor. Orta yaşlarda bir beyefendi hararetle bir şeyler soruyor ona. Kadın ise adamın aksine bir o kadar sakin ve rahatça cevaplıyor soruları. Bir şifacı sanıyorum kendisini: İnsanlar ona deva bekler gibi bakıyor, o ise devanın kendisinde olmadığını bilir gibi…

Gözleri bir ânda bana değince yakalanmış gibi afallıyorum. Sıranın bana geldiğini işaret ediyor. Ona doğru yaklaşıyorum ama ne diyeceğimi  kati suretle bilmiyorum. Neyse ki kendi soruyor:

  • Hangi hatırandan vazgeçtin? En güzeli, en ilginci, en heyecanlısı; çok tercih edilmez ama kötü ya da utanç verici olanı?
  • Hatıralarımdan vazgeçmek mi? Ne demek şimdi bu? 
  • Bir hatıranızdan vazgeçip veriyorsunuz. Onu bir şişenin içinde raflarda saklıyoruz. Ardından size başka bir şişe veriliyor. Bir başkasının hatırası… Ancak sadece verdiğiniz hatıranın değerinde bir hatıra alabilirsiniz. Yani en mutlu ânınızdan vazgeçerseniz aynı değerde bir başkasının en mutlu ânı size verilir. 

Bir hatıramdan vazgeçsem bu hangisi olurdu diye düşünmeye başlıyorum. En mutlu ânıma kıyamıyorum, en kötüsünü vermeyi ise göze alamıyorum. Aklıma başka bir şey geliyor.

  • Peki nasıl vereceğim hatıramı?
  • Şişeyi elinde tutarken zihninden geçirmen yeterli. Ancak dikkat et şişe en güçlü düşündüğün ânı içine çekecektir. İyice odaklanmadan eline almamanı öneririm. Hatıranın zihninden tamamen kaybolması birkaç saat hatta gün sürebilir. Daha doğrusu yenisini hissedene kadar onun anısıyla yaşamaya devam edeceksin. 

Zihnimde turlayıp seçtiğim âna dikkatlice odaklanıyorum ve şişeyi elime alıyorum. Bir iç çekilmesi gibi hissediyorum zihnimden bir hatıranın kopuşunu. Gözlerimden bir damla gibi akıveriyor sanki. Kadının şişeyi elimden almasıyla irkiliyorum. Bir aletle ölçüp aynı değerde bir şişe aramaya başlıyor raflarda. Alet bir şişenin önünde ötüyor. Heyecandan ellerim titriyor. Gelip gözlerime bakıyor sakince. Şişeyi bana uzatıyor. Almaya çekindiğimi görünce ekliyor:

  • Şişeyi eline alıp tıkacı çıkardığında az önce zihninde oluşan boşluk içindeki hatırayla dolacak. Endişelenme; hatıralar, eski zamanın tanıklarıdır. 
  • Peki bu hatıranın benim olmadığını nasıl anlayacağım? Ya yaşadığımı unuttuğum bir anı zannedersem onu?
  • Daha önce bir yabancıyı zihninde ağırlasaydın -emin ol- yabancılık hissinin nasıl sıyrılıp yüzeyde durduğunu bilirdin. Hatıra, en hazır olduğu ânda sana kendini belli edecektir.

Ona güvenerek tıkacını çıkarıyorum şişenin. Bir ürperti dolaşıyor vücudumdan zihnime doğru. “Sıradaki!” diyor kadın. Hatıralar dükkanından ayrılıyorum. Ancak fazla uzaklaşmaya cesaret edemiyorum. Kulübenin arkasındaki bir ağaca sırtımı yaslayıp yeni hatıramın geleceği ânı beklemeye başlıyorum. Güneşin batmasıyla birlikte bir serinlik yayılıyor etrafa. Beklemekle hata yaptığım düşüncesine kapılmak üzereyken kulübenin arka kapısı açılıyor. Şifacı üstünde topuklarına kadar uzanan mavi bir üst, elinde özenle tuttuğu iki şişeyle çıkıyor kulübeden. 

  • Gitmediniz mi? diyor.
  • Korkuyorum.
  • Çoktan yitip gitmiş bir ândan mı?
  • Çoktan yitip gitmişse ne diye bütün bunlarla uğraşıyorsunuz?

Gülümseyip yanıma oturuyor. Elindeki şişeleri yavaşça çimenlerin üstüne bırakıp sırtını yanımdaki ağaca yaslıyor. 

  • Tam da bu yüzden aslında. Her şeyin yitip gittiğini unutmamak, biraz da anlatabilmek için. Mesela şu an elinizde olan kötü bir an mı? Merak etmeyin kaybolacak. Zihin evreninizin derinliklerinde yitip gidecek, bir sürü yıldız tozu arasından belki de seçilemeyecek. Tabii siz onu ayırt etmediğiniz sürece. Güzel bir an mı? Üzgünüm o da yitip gidecek, hafızanızın üstünde camdaki buğu kadar kalacak. Hiçbir zaman o kadar saf da kalmayacak. Her hatırladığınız ân şekil değiştirecek, eğilip bükülecek.
  • Ne diye bir başkasının anısını alıyoruz o zaman?
  • Aslında başkasının hatırasını değil yepyeni bir şimdi almış oluyorsun. Deneyimlemediğimiz her şey gelecektedir. Deneyimlediğimiz ân “şimdi” oluşur. Bir hatırayı değil taptaze bir ânı alıyorsun. Bir başkasına da yeni bir “şimdi” hediye ederek tabii. En güzel yanı ne biliyor musun?
  • Nedir?
  • Yeniden yaşadım sayarsan şimdiyi yaşamış, saymazsan sadece bir hatırayı taşımış olursun.

Aklımda sormayı planladığım milyon soru dolaşırken kalkmaya hazırlanması beni üzüyor. Veda edip ağaçların arasından yola koyuluyor. Şişeleri yanımda unuttuğunu fark edip arkasından sesleniyorum. 

  • Hey, şişeleri unuttun! 

Aldığım cevap yüzüme bir tebessüm konduruyor.

  • “Benden bir hatıra!”

Zeynep Güzeltepe

Fotoğraf: Yazara ait.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.