Gecenin Saklı Yanı

Güneş doğmalı ve hayat akmalı; ben aydınlatmasam bile etrafı, hissetmeliyim yaşamı her zerremde.

(Bu yazının okunması yaklaşık olarak 4 dakika sürmektedir.)

Aylardan bir eylül akşamı, saat yalnızlığı beş geçiyor. Bir deli öfkeyle asfaltı döven yağmur taneleri, sessizliği delip geçiyor. Hırpaladıkça hırpalıyor rüzgar, ağaçtaki her bir yaprağı. Savrula savrula başlıyor, doğanın hırçın değişimi. Bense tüm bu değişime sükunetle tanık olan, gecenin ıssız ve ürpertici karanlığına ışık tutan bir sokak lambasıyım. Ne zaman değişse mevsim, nisan sıcağından eylül serinliğine evrilse, yalnızlık çanları çalmaya başlar bizim için. İnsanların bitmek bilmeyen kaygıları başlamıştır artık: kış hazırlığı, okul telaşı… Bir iki ay sonra hava çetinleşecek; ayaz bir örtü gibi tüm şehri sarmalayacak ve ben yine insana hasret, aralayacağım karanlık denen sır perdesini. Sahi kaç sırra tanık olmuş kaç gözyaşını aydınlatmışımdır? Hiç fark edilmemiş olmanın hüznü, uzun bir süre daha fark edilmeyecek olmanın burukluğuyla âhenkli bir dansa koyuluyor gecenin koynunda…

Ne zaman sonbahar çalsa kapıyı sanki canlıymışım gibi hüzün rüzgarları kaplıyor etrafımı. Bir sokak lambası için fazla hassas olmanın absürtlüğüyle kıvrılıyor ışığım. Sanırım sönecek aydınlığım, elektrik tellerinde arıza olmalı.Ve işte başladı karanlık; sokağı kaplayan, gecenin ve yağmurun gücü elinde topladığı uzun, zifiri bir karanlık. 

Yalnızca karanlıkta can bulan bir sokak lambası olan ben, bu gece yalnızlığıma yalnızlık katıyorum. İçimde birden parlayan hırs dalgası, saati tekrar merak etmeme neden oluyor; madem söndü ışığım, karanlığa teslim olmamalı sokak! Karanlıkta önem kazansa da varlığım, karanlığa düşman asiliğim. Güneş doğmalı ve hayat akmalı; ben aydınlatmasam bile etrafı, hissetmeliyim yaşamı her zerremde. Bir el dokunmalı gövdeme, bir teyze tutunarak soluklanmalı yamacımda. Karanlık bitmeli, aydınlık yayılmalı ve güneş doğmalı dört bir yana. Bir ses bölüyor düşüncelerimi, benden biraz ötede yaşayan komşum sokak lambası sesiyle aralıyor suskunluk perdesini. Bir soru yöneltiyor tüm içtenliğiyle:

  • Hepimiz gibi saati merak ediyorsun değil mi sen de, tek beklentin bu karanlığın bir ân evvel bitmesi? 

Benim gibi düşünüyor olmasının verdiği coşkuyla:

  • Evet, evet nerden bildin? Hepimiz dedin, diğer sokak lambaları da benim gibi mi düşünüyor? Siz de mi sevmiyorsunuz karanlığı, yoksa sizde mi aşıksınız güneşe?

Ah nasıl da fark etmeden söyledim, acaba dalga geçer mi benimle? Güneşe aşık bir sokak lambası! Ah nasıl da boş bulundum. Düşüncelerimin yükü hafifmişçesine yeni bir ağırlık daha yüklemiştim şimdi. Kendime karşı inanılmaz bir hayal kırıklığı hissediyordum, ben böyle düşünmeye koyulmuşken yeniden söze başladı,

  • Güneşe aşık mıyız, bilmiyorum. Varoluş amacımız karanlığı yırtıp aydınlığımızla geceyi parçalamakken ona ilgi duymamız beklenemezdi. Güneşe aşık mıyız bilmiyorum ama karanlıkla kavgalı olduğumuz kesin. İçini kaplayan hüzün ne eylülden ne de yağmurdan, işin aslı karanlıktan. 
  • Peki, peki ama ne zaman doğacak güneş ya da ne zaman tekrar geçecek elektrik akımı damarlarımızdan? 

Sustu. Karanlıktan seçemesem de gülümsediğini hissediyordum.

  • Boş ver. Güneş elbet doğacak, elektrik akımı tekrar gelecek ve biz tekrar böleceğiz geceyi ama şimdi düşünme, boş ver. Saat şu an kaç biliyor musun? Saat karanlığı beş geçiyor ve biz şu an karanlığı bütün benliğimizle hissetmeliyiz ki yarınki aydınlığımız her zamankinden daha güçlü, daha parlak olsun. Bu karanlığı, hüzün sebebi olarak değil de varoluş gâyeni hatırlatan bir hatırlatıcı olarak gör. Bunu başardığında karanlık canını yakan bir hüzün yuvası olmaktan çıkıp inadına daha aydınlık olmanı sağlayacak en güçlü öğretmenin olacak.

Düşündüm, haklıydı. Korkutan ve yara açan her şey, ona yüklediğin anlam oranında güç kazanıyor ve her ân yüreğinde taşıdıkça kabusun olmaya başlıyordu ve ben komşum sayesinde korkmaktan, dilemekten, üzülmekten fazlasını yapabileceğimi hatırlamıştım. Bunu fark etmiş olmak; içimdeki o buruk yalnızlık hüznünün yerini güce bırakmasını sağlamıştı çünkü ben geceyi kaplayan karanlıktan daha güçlüydüm. 

Ey dipsizmişçesine görünen, hoyratça aydınlığı bölen âsi ve bir o kadar sevgili karanlık, bu gece sen kazanmış olabilirsin ama bu ne birkaç saat sonra doğacak olan güneşi engelleyecek ne de yarın akşam seni ışığımızla aralayacak olan bizi. Bunun huzuruyla yumuyorum gözlerimi çünkü hatırladım ki hiçbir karanlık baki değildir, seninki bile.

                                                                                                       Yazar: İrem Tokyürek  

                                                                                   Görsel Kaynak: https://dream.ai/create

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.