Zaman dünya üzerindeki en kıymetli en değerli şey. Yoksa değil mi ki acaba? Finallerin arasında öğrenciler, plazaların arasında beyaz yakalılar, hastanelerde hastalar yalvarırcasına biraz daha zamana sahip olmayı umuyoruz. Hatta bazen sadece uyuyabilmek için bile. Peki ele geçirdiğimiz zamanı ne yapıyoruz? Ben size söyleyeyim ne yaptığımızı. Harcıyoruz. Bazen fragmanını sevmediğimiz ama sırf çok popüler diye gittiğimiz bir filmle, bazen sırf olan bitenden uzak kalmayalım, aman çevremizden soyutlanmayalım diye üzerine saatlerce konuştuğumuz ama aslında sadece iki kişi arasında yaşanan ilişkiler hakkında dedikodularla, Allahım yeni bölümde ne olacak diye izlediğimiz dizilerle, internette çerez içeriklerle…
Hayır, size klasik akademisyen muhabbetine girmeyeceğim. Hadi azıcık kitap oku, kendini geliştir değil bu yazının konusu. Sadece soruyorum o deli gibi istediğin zamanı aldın, e şimdi mutlu musun? Arkadaş ben o dedikoduyu merak ediyordum, öğrenmeliydim diyorsan sonuna kadar arkandayım. Eleştirdiğime bakma herkes gibi ben de çok severim dedikoduyu. Ama bir türlü bulamadığın zamanda ne yaptığın önemli benim için ya da neden o zamanı dilenmek zorunda kaldığın. Durup kendini dinledin mi? Belki sen o plazaların arasında koşarken onun canı ağaçların arasında koşmak istiyor.
Psikoloji açısından doğru karar ya da yanlış karar yoktur, sonucu ne olursa olsun asla bu sonucu yaşamadan önce bilemeyeceğin gerçeğine dayanır. Rogers insanın özgür iradesi olduğunu ve seçimler yaparak yaşadığını bu seçimlerin sorumluluğu aldığı sürece sağlıklı olduğunu söyler. Yaptığın seçimin doğru ya da yanlış olma ihtimali yoksa ve seçimlerinin sorumluluğunu alıyorsan benim açımdan tek doğru seçenek ortada kalıyor; seni mutlu eden ve başkalarına zarar vermeyen seçenek. Yani canın koşmak istediği için sana verilen işi bitirmeden ve bir sürü insanı zor duruma sokmadan mümkünse ve her sabah canın hala işe gitmek yerine koşmak istiyorsa sabahları koşmak için patrondan izin al ya da koştuktan sonra daha verimli olduğunu anlamayan patronunu bu basit düşünceyi anlayabilen bir patronla değiştir. Unutma çarkların yerine yenileri her zaman gelir. Bu kural herkes için işler; senin için de patron için de.
Peki şu zamanını dilenmene neden olan şey her neyse ona inanıyorsan, seviyorsan ya da daha gerçekçi bir bakış açısı ile Rogers’in özgür iradeli dünyasında yaşamıyorsan ne yapmalı? İşte o zaman hayattaki en değerli şeyi meydana getirmelisin ve bunu kendin için sen bulmalısın. Herkes için aynı görünse dahi senin için başka olan şeyi. Hayır, mutluluktan bahsetmiyorum. Bahsettiğim dünya üzerinde doğduğun andan üç yaşına kadar annenin gözünün içine bakarak sağladığı bütün ihtiyaçlarının karşılanırken hissettiğin mükemmel huzur da değil. Bahsettiğim şey dünya üzerinde sizden başka hiç kimsenin hatta hayatın kendisinin bile size vermekten aciz olduğu şey ‘’anlam’’.
Doğduğunuz, üniversite sınavına girdiğiniz birkaç denemeden sonra şanslıysanız eşini bulduğunuz, askere gittiğiniz, iş bulduğunuz, çocuk yaptığınız, büyüttüğünüz ve ölüp gittiğiniz zaman dilimi olan hayat anlamsızdır. Ta ki siz ona bir anlam verene kadar. İşte bu yüzden hayatta en değerli şey anlamdır. Zaman herkese az ya da çok verilir ancak anlam sizin yaratmanız gerekir. İster anı yaşamak olsun hayatınızın anlamı ister ölünce arkamdan ne iyi insan dediler demek olsun, başkaları ile tıpa tıp aynı görünse dahi size özel olacak olandır. Hayatta ona sahip olmadığınız sürece hiçbir aidiyet, mutluluk tam değildir.
Bir anlamınız yoksa şu hayatta ne paranızın oluşu ne de bir hedefinizin oluşu o hissetmemek için her yollu denediğimiz asılı kalma hissinden kurtaramaz sizi. Çünkü evrenin orta yerinde ancak belli ışıkta, belli bir noktayı görebilen küçük varlıklarız gerçekte istediğimiz kadar evrenin merkezi koyup kendimizi darmadağın etsek de dünyayı, boşluktaki taşın üzerindeki kum taneleri kadarız aslında. Ancak bu bizi değersiz kılmaz. Güneş de, su da bizim kadardır çünkü ister hayat ver ister ısıt kainatın ortasında sana verilen zaman kadar varsınız ve bütün diğer her şeyin etkisine senden büyük ya da küçük açıksın. İşte bu yüzden unutmamalısın ister derisinin rengi, ister dini, ister dili farklı olsun sen karşındakine eşitsin. Eh birazcık aklın varsa bu sonsuz olasılıklar evreninde karşındakine saldırgan olmaman gerektiğini de çözmüşsündür. Zira bütün olasılıklar senin zararına dönebilir paranın ya da gücün fark etmeksizin. Üstelik niyetin iyi olsa dahi kimsenin hayatının anlamı ne bilemezsin. Belki yol kenarında bir an kendine hakim olamayıp tekme attığın o saksıdaki çiçek aylarca ona güzel sözler söyleyen en az Leyla kadar güzel bir kadının hayatının anlamıydı.
İşte şimdi hala bu yazıyı okumak anlamlı geldiyse sana ve bir an için bile anlayabildiysen aslında anlamın değerini ve sırf sana ait olan bu şeyin ne kadar değerli kıldığını. Ben senin sayende bu yazıyı yazarken harcadığım bütün zamanı yeniden anlamlandırdım. Şimdi sen de çık ister o diziyi izleyerek anlamdır hayatını, ister paraşütle atlayarak ama bekleme artık ne bir sevgili ne de bir kurtarıcı hayatına anlam katacak çünkü anlam yaşadığın her anda ve sadece sana ait.
Dipnot: Bu yazı hayatıma anlam katan pek bir deli pek bir tatlı Sarı Öcüm’e ithaf edilmiştir.
YAZAR: Gözde DEMİR
TPÖÇG Blog Yazarı | Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi