
(Bu yazının okunma süresi yaklaşık olarak 3 dakikadır.)
Onunla bir kış mevsiminde tanışmıştık.
“Kelimeler de sayılar kadar sonsuz…” demişti. “Kişi yeter ki anlatmak istesin. Sonsuz yolla yapabilir bunu.”
Sonsuz yollardan birkaçını göstermişti bana. Şiir yazmayı öğretti mesela, kelimelerle oyun oynardı âdeta. Açan bir çiçeğin umudu simgelediğini, bu yüzden baharın umut ayı olduğunu söylemişti. Umudu anlatmanın onlarca yolundan yalnızca birisini göstermiş, geri kalanı bulmayı bana bırakmıştı.
Umudun ne olduğunu o ân düşünmeye başlamıştım ben de.
Kış vakti ölmüş çiçeklerin yeniden dirilmesini andırıyormuş umut. Bir şeyler son buldu sanırken daha güzel haliyle geri gelmesini temsil ediyormuş. Her yeri karanlık kaplamışken bir noktada ışığı görebilmek, göremesek de var olduğuna inanabilmekmiş. Karanlığın dağılacağına, kalbin yeni açmış bir çiçek gibi ferahlayacağına inanabilmekmiş umut.
Tüm bu düşünce esintileri zihnimin içinde fırtınalar oluştururken yine de umudu tasvir edecek en doğru yolu bulamamıştım. Çünkü benim umutlarımın görünce çiçek açacakları bir güneşi yoktu. Karanlığa ışık tutacak bir fener uzanmıyordu benim umutlarıma. Ben okyanusun ortasında yüzüyorken bir anda kuş gibi kanatlanıp yıldızlara ulaşmayı düşlüyordum çünkü. Dolayısıyla kelimelerim de sınırlı kalıyordu.
O, umudumu insanlar üzerine kurduğumu anladığı vakit “İnsanların seni ne kadar kısa sürede unuttuğunu fark etseydin, onlara bu kadar değer biçmezdin.” demişti. Önemli miydi peki insanların unutması?
“İnsan sonrasında hatırlanmak için mi yaşar tüm hayatını?” dedim. Mühim olan var olduğum müddetçe bıraktığım izlerdi nezdimde. Unutulmamak gibi bir niyetim yoktu. Yokluğumun yarasını insanların kalbine çizmeyi neden isteyim ki?
“Hayır, insan yalnızca kendisi için yaşar.”
“Kendim için çabalıyorum ben de zaten. Değer görmek kadar değer vermek de bir ihtiyaç. Sevilmeyen kalp ne kadar taşlaşırsa sevmeyen kalp de bir o kadar yosun tutar. Neresinde hata var benim verdiğim değerin?”
“Ortada bir hata yok.” demişti homurdanarak. “İnsan değer verdiği yerden değer görme umudu taşır her zaman. Böylesine boş umutlar insanın ruhunu paramparça ediyor, yapma. Ya verme yüreğinin derinlerinden gelecek sevgiyi, ya da sana geri döneceğine dair umudunu sök at yerinden.”
Umudu söküp atmak kolay mıydı o kadar? Kişi, karşılığını bulma umuduyla mı severdi her zaman? Bencil olamazdı bu kadar bir insan. Boş umutlar… Bir kelimenin bu kadar canımı yakacağını bilmezdim. Yıldızlara ulaşma düşünün boş bir umuttan ibaret olduğunu, bunu söylediği zaman fark etmiştim.
Kelimelerimin yavaş yavaş sonsuzluğa ulaştığı anlamına mı geliyordu bu? Oysa ben her biri teker teker kesilmiş de cesetlerinden akan kanlar yüreğime damlıyormuş gibi hissediyordum.
Onunla bir bahar günü vedalaştık.
Çiçekler açtı, gerçek bir umut kapladı doğanın dört bir yanını fakat o umudun ışığı benim karanlığımı aydınlatmaya yetmedi. Ve ben onu halen unutamadım.
“Kelimeler de sayılar kadar sonsuzdu hani, neredeler?”
Artık buna cevap verecek kimse yoktu.
Söyleyeceğimiz şeylerin sonsuzluğunu iddia eden bu insan gittiğinde, her şeyiyle gittiğini sanmıştım fakat sonsuz kılmak istediği kelimeleri halen bendeydi sanki. “Değer verme…” demişti. Benim için dediğini biliyordum. Beni düşündüğünü, beni sevdiği için acı çekmemi istemediğini biliyordum. Söylediklerinde ne kadar haklı olduğunun da farkındaydım. Ama farkında olmak yetmiyordu. Canını vermiş kelimelerimin kanları yüreğimin üstünde süzülürken, bu kalbe hiçbir söz geçmiyordum.
‘Soğuk’ kalmıştı yaşayan kelimelerin arasında: Hava soğuk, insanlar soğuk, kalpler soğuk. Üşüyorum.
‘Uzaklaşmak’ vardı: Hayattan, yaşamaktan, her bir sevdiğim dostumdan gün geçtikçe bir bir uzaklaşıyorum.
‘Ölüm’ sonuncusuydu: Kimse görmüyor, ama ben her geçen gün biraz daha ölüyorum.
‘Umut’ yoktu, diğer kalanlar gibi o da tükenmişti. Geriye haykırmak isteyen bir nefes, ağlamak isteyen bir çift göz, yerinden çıkacakmışçasına hızlı atan bir kalp kaldı. Kilometrelerce koşmayı arzulayan ve yıldızları düşleyen bir zihinden ibaret olmak istemeyen bir beden vardı.
Belki de kalbim yosun tutsaydı, her şey daha güzel olacaktı.
Yazar: Beyza Dilara Meşeci
Görsel Kaynak: https://tr.pinterest.com/pin/8655424280105639/