(Bu yazının okunması yaklaşık 3 dakika sürmektedir.)
(Hikayenin 2. Bölümü gelecektir.)
Üniversitenin kütüphanesinde yine sonsuz bir sessizlik hakimdi. İnsanlar giriyor, insanlar çıkıyor, sükut çıkmıyordu bu salondan. Böylesine dingin renklerden oluşturulmuş sade bir mimarinin görkemli bir eseri olan kütüphanede; sonsuzluğa dayanan sessizlik kadar baki, bir de derinlik katan kitaplar vardı. Sonsuzluğa katılan sessizliği ile başlı başına bir eser olan kütüphanenin toz tutmaz raflarındaki eserleri araştırmak bu üniversitenin öğrencilerine mahsustur.
Burak oturduğu koltuğun oldukça rahat minderlerinde okumayı planladığı kalın kitabı koltuğun koluna ilk sayfasında ters bir şekilde bırakmış, dakikalar olmuştu ki hala geri almamıştı. Belli ki zihnini kurcalayan bir şey vardı ki, onu planlarından alı koyuyordu. Gözleri dakikalardır yirmi yirmi beş metre uzaklıktaki kapıda olduğu halde, gözbebekleri içeriye giren kişiyi tesadüfi görmüş gibi büyüdü.
Tanışalı iki ay bile olmadığı halde, onu gece gündüz hayallere sürükleyen kızın, yanına gelmesini beklemeyecek kadar sabırsızdı. Hızlı bir hareketle ayağa kalkıp yanına gittiğinde kız gülümseyerek kitabını gösterdi. Belli ki bugün kitap okuyacaklar dı, ah doğru ya zaten öyle anlaşmışlardı. Neyse ki bir pot kırıp aklından geçenleri söylemeye yeltenmemişti. Kendine güvenen duruşuyla gülümsemeyi imzası gibi yüzünde taşıyan kızın adı Zeynep’ti. Biraz sohbet eşliğinde, Zeynep’in getirdiği aromalı sıcak kahveleri yudum aldılar. Sohbet pek akıcı değildi, değildi çünkü Burak kendi gibi davranamayacak kadar fazla heyecanlanıyordu ve bu da Zeynep’in sürekli yeni konu bulmak zorunda kalmasına sebep oluyordu. Daha buluşmalarının amacı olan kitaba başlamadan, Burak bir sonraki buluşmada kahve ısmarlama borcuyla teklif ettiğinde kız şaşırmıştı. Gerçe kendi dahi farkında olmasada tekrar buluşabilmek için bir bahaneye sığınmak zorunda hissetmişti.
Cümleler tükendiğine göre satırların araya girme zamanı gelmişti. Ne de olsa heyecanını durduramayan Burak için iki dakika sessizlik bile zulüm gibi gelecekti. Gerçe kitap okumaya başladıklarında yine odaklanamadığı nokta satırlar olmuştu. Odaklanması çok daha kolay bir nokta vardı ki; Zeynep.
Kütüphanenin kapatılma saatinin yaklaşması ile bir sonraki buluşmayı planlayıp vedalaştılar. Burak’ın eve doğru her yol aldığında geçtiği şehir parkı, yemyeşil ağaçların aralarında tek tük beliren pembe ağaçlarıyla; baharı şehre getiren ilk park yapıyordu. Çevresini ağaç dallarının sarktığı yapraklarla donanmasının gururunu yaşayan bir bank vardı ki, önünden ne zaman geçse bir yaşlı dedenin elindeki kitaba dalmış huzurlu simasını görürdü. Ve bu huzurlu dedeye selam vermeyi adet haline getirmesi aralarında tatlı bir rutin oluşturmuştu. Rahat ve temiz mavi eşofmanlarının üzerine çektiği kahverengi hırkası; gözlüklerini burnuna kadar düşürmüş dedenin samimi görünüşüne sebep olmuştu. Burak aniden içinden geçeni dinleyerek yanına oturup; baharı şehre getiren parkta, parka baharı getiren dedeye yakından selam verdi. Dede gülümseyerek “Hayırlı günler, mutlu genç.” diye gülümsedi. Burak şaşırmış bir şekilde: “Yüzümde bir gülümseme yoktu fakat.” dedi. Dede bu defa ciddi bir tavırla: “Evet farketmek pek zor değil. Hayrola bu parktan hep mutlu geçerdin. Ne oldu sana?” demesiyle Burak’ı afallatmıştı, selamlaşmaktan başka tanışıklığının olmadığı yaşlı adam. Lakin içindeki anlatma ihtiyacına yenik düşerek anlattı: “Hoşlandığım bir kız var güzel bir rastlantı sonucu tanıştık, rastlantılarla buluştuk, en son bu kadar tesadüfe dayanamadım ben kahve teklifi ettim gerçe o alıp gelmiş. Bugün buluştuk kahve içtik kitap okuduk. Bir sonraki buluşmayı planlıyordum. Zaten sürekli düşünüyorum. Daha güzel buluşma hayalleri kuruyorum…” Burak yaşadıklarını heyecanla uzun uzun anlattıktan sonra kendinden emin bir şekilde dedeye baktığında dedenin yutkunduğunu gördü ve şaşkınlıkla sordu. “Hoşuna gitmedi mi dede?”
Dede “Müsaade varsa evlat gördüğüm bir noktayı paylaşmak isterim.”
Burak’ın müsaade vermesi ile dede: “Sürekli onu düşünmek daha güzel buluşmalara sebep olacak mı?” ardından Burak’ın elindeki Stefan Zweig’ın Sabırsız Yürek adlı kitabını gösterdi ve ekledi: “Rastlantıya inanmaktadır fakat rastlantı acımasızdır.”
Yazar: Berceste Özdemir