Kırlangıç

"Peki ya insan kendi hislerinden kaçtığında ne yapmalı? Esir mi olmalı korkularına, kabul etmemeli mi hissettiklerini ya da duygularını başka kollarda yok mu etmeli?"

(Bu yazının okunma süresi yaklaşık olarak 4 dakikadır.)

İnsan kaçmalı mı duygularından?

Eğer kaçıyorsa nereye kadar devam edebilir bu içsel kovalamaca? 

İnsanoğlu kaçamaz kendi duygularından, daima kaçtığını zanneder ve elbet bir gün; duyguları bir kara delik edasıyla insanı içine çeker ve kendi benliğiyle baş başa bırakır… Her ne kadar reddetse de ya da görmek istemese de insan hissettiklerini, vardır duygularımızın bir gerçekliği. Unutmayın ki insan yanlış düşünebilir ya da bir şeyi yanlış anlayabilir fakat yanlış hissedemez. Her kim ki fütursuzca kaçıyorsa hissettiklerinden, usulca ya da dalalet içerisinde yüzleşmek zorunda kalacak duygularıyla. Şüphesiz ki kaçmak için yaptığımız her bir davranış, bizleri yüzleşmeye bir adım daha yaklaştırıyordu. İnsanın korkarak kaçtığı duyguları; ruhundan kalbine sekerek kalbini sarıp sarmalayan dikenli bir sarmaşık gibi sarıyor, dikenlerin battığı yerden pişmanlık akıtıyordu…

Neden korkarız ki hissettiklerimizden?

Kafamızda yarattığımız hayal dünyasının gerçeğe dönüşmemesinden mi yoksa sonuçlarından korkup, pişman olma durumundan dolayı mı?

Öncelikle şunu anlamalı insan; bizlerin su gibi akıp giden, zamanın kollarına mahkûm olmuş hayatları var. Korkarsak, eğer ki kaçarsak duygularımızdan günün sonunda; gözümüzden akan bir damla yaş, körelmiş duygularımızın üzerine kordan bir ateş gibi damlayacak ve aciz ruhumuzu ateşe verecekti. Oysaki insanın şu hengâmelerle dolu hayatında unuttuğu bir olgu vardı: ‘‘Ne yaparsan yap pişman öleceksin!’’ Belki yaptıklarından belki de yapmadıklarından. İnsan eğer hissettiği duygularının peşine düşmezse, çabalamazsa kaybedeceği şey kendi duygu ve arzularından başka bir şey olmayacaktır. Duygularımız ve arzularımızla yüzleşeceğimiz gün geldiğinde, hislerimiz çaresizce ruhumuzun derinliklerine bir daha aynı hissettirmeyecek şekilde gömülecektir. Tercih ettiğimiz ‘‘kaçma’’ kararının kaçınılmaz sonu budur. Unutmayın, bekleyen her şey bir gün solar ve ölür; bu bir papatya da olabilir, rengârenk duygularımız da.

İnsanın gerçeği bilmesine rağmen kendisine duygularını kabul ettirmemeye çalışması ne kadar ironik değil mi?

Bırakın başka insanları, kendi hislerimizi kabul etmemek için aklımıza aksini söyleyip kendimizi ikna etmeye çalışıyoruz. Bizler hissetmekten o kadar korkar ve kaçar bir hale geldik ki kaçmak için mantığımızı kullanarak inanılmaz korku senaryoları yaratıyor ve onlara inanarak hislerimizden vazgeçiyoruz. Bu bir insanın kendi kalbine yapabileceği en büyük ihanet değil mi? 

Oysaki basit bir gerçek vardı: ‘‘Bazen kalbimizin bildiği şeyleri aklımızın kabul etmesi için daha fazla zamana ihtiyacımız vardır.’’ Kendi yaşadığınız dünyayı tahayyül edin ve düşünün; asırlardır sürüp gitmekte olan bir yaşayış söz konusu, sahiden insanoğlu yaşadığı bu dünyayı tam anlamıyla keşfedebildi mi? Her insan kendi içinde bir dünya barındırır ve bu dünya kimi zaman uçsuz bucaksız güzellikler barındırırken bazen de bizleri karanlığa mahkûm edecek kötülüğe sahiptir, insan tam olarak bu karanlıktan korktuğu için kaçar hislerinden fakat unutmamalıyız ki: ‘‘İnsan en karanlık yere gömüldüğünü ve ‘öldüğünü’ zannettiğinde belki de yeniden yeşermek için toprağa ekilmiştir…’’

Peki ya insan kendi hislerinden kaçtığında ne yapmalı?

Esir mi olmalı korkularına, kabul etmemeli mi hissettiklerini ya da duygularını başka kollarda yok mu etmeli? 

Aslında bazen zor zannettiklerimiz, çaresini bilmediğimizi düşündüğümüz duygu durumlarının çözümü basittir. Eğer hislerimizden kaçıyorsak ya da sonuçlarından korkuyorsak, bilmediğimiz şeyleri kontrol etmeyi bırakmalı ve masmavi gökyüzünde, bembeyaz bulutların arasında uçan bir kırlangıçmışçasına hissettiğimiz duygularla istediğimiz yere uçmalıyız. Uçacağımız yer bazen bir hayal bazen de bir kalp olabilir, kim bilir belki gittiğimiz yerin neşesi ve güzel günlerinin habercisi oluruz, dedim ya; bir ‘‘kırlangıç’’ gibi. Bizi korkutan ve kaçıran her neyse her birini bir kenara bırakıp özgürce davranmalıyız. Elbette korktuklarımız yaşanabilir ve her zaman ihtimallerin gerçekleşme olasılığı vardır, fakat şunu unutmamalıyız: ‘‘Hiçbir şey kaybetmeden kazanılmaz, cennet bile ölümü ister…’’

Yağız Efe Yaşin 

Görsel kaynağı: Yapay zekâ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.