Kimden Kaçıyorsun?

(Bu yazının okunması yaklaşık olarak 3 dakika sürmektedir.)

Gizlice atlamaya çalıştı pencereden. Tam şimdi ya atlayacaktı ya da kapıya şiddetle vuran kişice yakalanacaktı. Çok az zamanı vardı. Diğer ayağını da pencereden sarkıtarak derin bir nefes aldı ve kendisini çok da alçak sayılmayan boşluktan aşağı bıraktı. İki ayağı üzerinde tok bir ses eşliğinde büzüştüğünde kapının kırılma sesi kulaklarını doldurdu. Arkasına dahi bakmadan koşmaya başlayacaktı ancak sağ bileğindeki yoğun ağrı bileğini incittiğinin habercisiydi. 

Kimliğini gizleme endişesi içinde üzerinde yalnızca iç çamaşırı olmasına dahi aldırmadan koşmaya çalıştı. Topallayarak penceresinden atladığı evden uzaklaşmaya başladı. Arkasına dönüp fark edilip edilmediğine bakma cesaretini kendinde bulamadı ve elinden geldiğince süratle ilerledi. Gördüğü ilk sokaktan saptı ve binaların birinin girişine yönelip dış kapıya yasladı vücudunu. Şimdi aldatılan çok kızmış olmalıydı, kendisini yakalama arzusu içinde kıvranıyordu kesin. Onu yakalayacak ve hatta öldürecekti. Bir aldatılışa ortak olmuştu. Hem de öyle şehvetli bir aldatmaya ortaklık etmişti ki biyolojilerine karşı geldiklerini varsayarak Tanrı bile yaratılışlarına şirk koştuklarını düşünecekti. Yüreği hopladı, bugüne kadar yaşadığı en güzel sevişmeydi bu yaşadığı.  Ruhların birbirine karıştığı, bedenlerin bütünleştiği ve sözcüklerin kifayetsiz kaldığı. İncittiği bileğinin ağrısına değecek cinsten bir aldatıştı bu. 

Soluklanmayı bir kenara bırakıp bu sefer daha sakin ama tempolu bir şekilde binanın girişinden ayrıldı ve yürümeye devam etti. Birkaç sokak daha geçtikten sonra etrafın sakinleştiğini düşünüp iyice yavaşladı ancak hemen sonrasında bir haykırış işitti. Arkasından bağırıyordu aldatılan. Derhal durmasını söylüyordu. Telaşa kapılıp bu sefer son hız koşmaya başladı. Ayak bileği yerinden çıkmışçasına acıyordu. Gözlerine dolan yaşlarla dudaklarını ısırdı ve koşmayı sürdürdü. 

Aldatılan peşindeydi, o da en az kendisininki kadar hızla geliyordu peşinden. Yorulmaya hakkı olmadığını bilerek o koştu, arkasından aldatılan geldi. Bir ânda gözüne kestirdiği çok dar bir sokağa saptı ve hemen önünde duran, işletmenin çöpleri dökmek için bulundurduğu kapıyı açmaya çalıştı. Şansı yaver gitti ve kapı hemen açıldı, o da beklemeden içeriye atılıp kapıyı arkasından kapattı. Nefes nefese kalmıştı. Elinden geldiğince sessiz olmaya çalışarak bekledi. Aldatılan hâlâ kapıyı açmamıştı. Beklemeye devam etti ancak kendi nefes alışverişinden başka bir ses çalınmadı kulaklarına. Bir süre sonra sonunda kurtulduğunu düşünerek kapıyı araladı ve temkinli bir şekilde dışarıya baktı. Kimseler yoktu. Çok yavaş ve sessiz bir şekilde saklandığı yerden çıktı ve dar sokakta küçük adımlarla ilerlemeye başladı.

Sanırım artık kovalama oyunu sona ermişti. Rahat bir nefes alıp dar sokağın sağına döndü. Bütün bu kaçma işi onu çok yormuştu. Bileği ise öyle bir zonkluyordu ki her üstüne bastığında bileği çıkıp yerine geri oturuyor gibi geliyordu. Köşeyi döndü ve biraz daha ilerledi ancak hemen sonra nefes nefese kalmış başka bir bedenle çarpıştı. Gözlerini büyüterek karşısında duran kişiye baktı. İşte aldatılan şimdi tam karşısındaydı. 

Öfkeyle parlayan gözleri, kırmızıya bürünmüş yüzü ve boğa gibi inip kalkan göğsü ile karşısında kendisi durmaktaydı. Yutkunamadı. Çünkü o ân aldatan olduğu kadar aldatılanın da kendisi olduğu gerçeği ile yüzleşti. Bunca zamandır kendisinden kaçıyordu. Bir kere dönüp bakmış olsaydı belki de canının yanmasına rağmen kovalamaca oynamayı bırakmadığı kişinin kendisi olduğunu görebilirdi. Şaşkınlığı sürerken öfkeden delirmiş olan kendisi kolunu tuttu ve konuşmaya başladı. Anlaşılmaz bir biçimde bağırıyordu. Öyle büyük bir öfkeyle bağırıyordu ki hem de uzaktan bakınca kuduz bir köpekten tek farkının iki ayağı üzerinde durması olduğu söylenebilirdi.

Aldattığı kendisi sakinleşene kadar ağzını bıçak açmadı, sabırla haykırışının bitmesini bekledi. Her ne kadar kopardığı yaygara azalacak gibi görünmese de sonunda aldatılanın ses tonu dinginleşti ve nihayetinde sustu. Şimdi yalnızca aldatmış olduğu hâli ile bakışıyorlardı. Seviştiği zamanın bütün bunlara değip değmeyeceğini gerçekten düşündü. Kendisi yaralıydı, kaçmaktan bitap düşmüştü; kovayalan hali öfkeliydi, o da kovalamaktan bir o kadar yorulmuştu. İki yorgun bir sokağın ıssız bir köşesinde ne yapacaklarını bilemez halde bakışırlarken bütün bunlara aslında değmeyeceğini düşündü. Derin bir nefes aldı ve kendisine sarıldı. Karşısındaki afallamıştı. Bariz, kendisini aldatanın ona sarılmasını beklemiyordu. Ancak çok geçmeden o da kendisine karşılık verdi. 

Bugün kalp kırıklıkları ile sevişmişti. Bundan epeyce keyif almış ancak sonra kendisine yakalanmıştı. Kendi kırıklarından bu denli zevk almasından utanmış, utancından kaçarken kendisini yaralamış ve yine aldattığı kendisi tarafından yaka paça yakalanmıştı. Kendisine sarılmayı bıraktı ve gözlerinin içine bakarak kendisinden özür diledi. Gözlerini sımsıkı kapatarak o ânın mağlubiyetini yüreğinden söküp atmayı denedi. Gözlerini açtığında yalnızdı. Kendisini karşısında göremedi, nereye gittiğini bilmiyordu ancak kocaman gülümsedi. Çünkü şimdi yüreğinde taşıdığı ve kurtulamadığı mağlubiyetin kimden emanet kaldığını biliyordu. Kendisinden kaçmasının artık bir anlamı yoktu. Aynadakini yaralı bir şekilde kendisinden kaçarken yakalamış ve kendisini kovalamayı bırakmıştı. Derin ve titrek bir nefes alarak arkasını döndü, geldiği yere doğru gitmeye başladı ama bu sefer geldiği yere geri dönmeyecekti…

*Müzik Önerisi: Kendimden Hallice – Aldatırım Kendimi

Yazar: Almina KESLER

Görsel Kaynak: https://pin.it/71iOL67

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.