Davranışsal İktisat

Psikoloji okumayı düşünen, hazırlık veya birinci sınıfta olan çoğu öğrenci gibi ben de psikoloji bölümünü okumak isterken aklımda sadece klinik psikologluk vardı. Hatta psikoloğun önüne ‘klinik’ unvanından bile haberdar değildim. 12. sınıfta bir seminere katıldım ve ne kadar çok alt alanının var olduğunu gördüm. İnanılmaz, ama hala bilmediğim bazı alt alanlar olduğunu fark ediyorum. Bugün sizlere benim çok taze öğrendiğim davranışsal iktisat alanından bahsedeceğim.  

Doğduğu günden bu yana çoğu iktisat uzmanı, iktisadın tüm sorunlarının çözümünü rasyonel olarak matematikte bulunabilir olduğu görüşündeydi fakat iktisadın insan temelli ve insanın da irrasyonel olduğu görüşünde olan birçok uzman da vardı. Modellerini sadece matematiksel varsayımlar ve analizlere dayandıran uzmanlar, insan değişkenini modellerine katmadıkları için havada kalan birçok formül ve sorunlar oluştu ardından davranışsal iktisat alanının boşluğu fark edilmeye ve alanda araştırmalara başlandı. Davranışsal iktisadın yaptığı bu araştırmaların amacı ana akım haline gelen kuramları yıkmak değil aksine bu geleneksel kuramlar ile modern bilimsel kaynakların arasında köprü kurmaktır.

Davranışsal iktisadın öncülerinden Nobel ödüllü Richard Thaler ekonomik ajanların insanlar olduğu ve ekonomik modellerin bununla işbirliği yapması gerektiğinin farkına varılması bu araştırmaların en önemli etkisi olduğunu söyledi. Peki ekonomik ajanlar iktisada dair hangi konularda istihbarat veriyor? Bilişsel önyargılar, dürtme etkisi oyun teorisi, bandwagon etkisi, çerçeveleme etkisi, azalan verimler kanunu gibi bir çok konuda araştırmalar yapılıyor ama

davranışsal iktisadın odağı karar verme mekanizmalarımız üzerinde toplanıyor. İnsanların özellikle belirsizlik ve yetersiz bilgi şartlarında karar verme mekanizmasının nasıl işlediğini araştırıyor.

Geleneksel iktisada göre birey katıksız maddi çıkar odaklı karar veriyor fakat davranışsal iktisatçıların ültimatom oyunu adlı kuramının ortaya çıkardığı sonuçlara göre kişiler maddi çıkarlarını kenara itebiliyor. Araştırmadan örnek verecek olursak şöyle anlatabiliriz; 2 katılımcı birlikte odaya alınıyor ve aralarından birine 20 dolar verileceği söyleniyor. Seçilen kişi bu 20 doları aralarında istediği gibi pay etme hakkına sahip fakat bu parayla odadan ayrılmanın tek şartı bu paylaşımı iki tarafında onaylaması gerek. Sonuçlara bakıldığında eğer seçilen katılımcının teklif ettiği ücret yüzde yirminin altındaysa büyük çoğunlukla diğer katılımcı teklifi kabul etmiyor yani duygusal bir şekilde karar verip maddi çıkarını göz etmiyor.

Yine karar mekanizmalarımızla ilintili olarak 1984 yılında Daniel  Kahneman ve Amos Trevsky’nin oluşturdukları ‘Rasyonel Karar Verme Teorisi’ ya da ‘Asian Disease’ insanların rasyonel karar vermesinde manipülasyona ne denli açık olduklarını ortaya çıkarıyor. Özetlersek eğer bir grup tecrübeli pratisyen hekime ‘Bir kasabada doktor olduğunuzu ve bir salgının bu kasabaya yayıldığını düşünün. Eğer hiçbir şey yapılmazsa hastalığın 600 kişiyi öldürmesi bekleniyor. Eğer A şıkkını seçersen 200 kişi bu hastalıktan kurtulacak. B şıkkını seçersen 1/3 ihtimalle bu 600 kişinin tümü kurtarılacak ama 2/3 ihtimalle hiç kimse kurtarılamayacak.’ şeklinde bir anket uygulanıyor ve görülüyor ki %72 oranında A şıkkı seçiliyor. Bu deneyden sonra başka bir grup pratisyen hekim alınıyor ve bu sefer ‘Eğer  C şıkkını seçersen 400 kişi bu hastalık yüzünden ölecek. D şıkkını seçersen 1/3 ihtimalle bu 600 kişiden kimse ölmeyecek ama 2/3 ihtimalle herkes ölecek.’ Şeklinde sunulduğunda, şıkların riskleri fark edeceğiniz üzere tamamen aynı olsa da, bu sefer D şıkkı %78’e yükseliyor. Pozitif ‘kurtarılmak’ ve negatif ‘ölmek’ kelimelerinin yer değişimi tüm dengeyi de değiştiriyor. Bu deney bize şu iki olguyu açıkça gösteriyor ki bireyler kazancı söz konusu olduğunda risk almaya meyilli değilken kaybı söz konusuysa risk almaya meyilli oluyor (beklenti teorisi). Bir diğer olgu ise insanlara pozitif ve negatif kelimelerin karar vermede ne kadar manipüle edici olacağı ve seçeneklerin doğru yönlendirilme ve düzenlenmesi ile istediğiniz seçenekte karar aldırabilme imkanımız su üstüne çıkıyor.

İktisadın yaklaşık 1650-1700’lerden beri var olduğunu göz önünde bulundurursak psikolojiyle iş birliği yapması nasıl bu kadar geç kaldı bunu sormak lazım. Siz bu alanda uzmanlaşmak için geç kalmak istemiyorsanız kaynakçadaki tez, makale ve yazıları okuyarak ve bu alanın öncülerinden olan Daniel Kahneman, Richard Thater, George Katona, Herbert Simon ve Harvey Leibenstein’in araştırmalarını ve kitaplarını inceleyebilirsiniz. 

Yazar: Büşra Böyükgöz

KAYNAKÇA

Çekiç, S. “DAVRANIŞSAL İKTİSAT BAĞLAMINDA CİNSİYET FARKININ TÜKETİCİ TERCİHLERİNE ETKİSİ: BARTIN ÖRNEĞİ”(Yüksek lisans tezi, BARTIN ÜNİVERSİTESİ, 2016)

Yiğit, A,G “DAVRANIŞSAL İKTİSADIN ANLAŞILMASINA YÖNELİK BİR LİTERATÜR TARAMASI “(2018 Haziran) 16-2

Ulaşan, F. DENEYSEL İKTİSAT (EXPERIMENTAL ECONOMICS)  Uludağ Üniversitesi (2014, Eylül)

Akın, Z., Urhan, B.(2009) İki Deneysel Bir Bilim olmaya Mı Başlıyor?, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ve Kopenhag Üniversitesi

http://zemah.blogspot.com/2015/12/davranissal-ekonomi.html
http://zemah.blogspot.com/2016/03/ekonomiye-davranissal-etkiler.html

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.