(Bu yazının okunması yaklaşık 3 dakika sürmektedir.)
Bugün deniz durgun. Dalgalar kıyıya vururken hiç acele etmiyor. Bu da denizi yorgun gösteriyor. Dermansız dalgalar o kadar durgun ki çok eskiden çekilmiş bir fotoğrafa bakar gibi hissediyorum kendimi.
Dünyada var olduğumuz zaman dilimi içerisinde bazen hayat da böyle durgunlaşır, her şeyi yavaşlatır. Yanlarından geçip gittiğimiz insanları, etrafımızda bize dokunmadan yaşayan hayvanları, tutundukları tüm dalları güzelleştiren yaprakları, rengarenk çiçekleri, tenimizi okşayan rüzgarı…
O durgunluğun, dinliğin içerisinde insan kendini dinleme fırsatı bulur. Dışarıdaki sükutun aksine içindeki hareketin, sesin, karmaşanın içinde boğulur. Yalnızlığını neyle örter? Geceyle mi yoksa yıldızlarla mı doldurur dipsiz kuyuyu andıran boşluklarını? Kulaklarını tıkamak ister, kaçmak ister kendinden ama insan kendisinden, kendi içindeki karmaşadan nasıl kaçar?
Yalnızlığın ölçütü nedir? Yanımızda kaç kişi bulunduğu mu belirler yalnız olup olduğumuzu yoksa onlarla neyi, ne kadar paylaşabildiğimiz mi?
Düşüncelerime küçük bir ara verdim ve havada durmaktan yorulan elimi indirdim. Fırçanın ucundaki boya çıplak diz kapaklarımı boyadı. Ne zaman elime fırçayı alıp tuvalin karşısına otursam bu düşünceler beynimi meşgul ederdi. Oysaki daha önce şu an çizdiğime benzer çok tablolar çizmiştim. Belki hassas bir dönemden geçiyordum yalnızca, belki de bu tabloda diğerlerinden farklı olan bir şey vardı.
Gözümü yarım yamalak görünen tuvalde, fırça darbelerinin arkasında bıraktığı izlerde, hala boyanmamış beyaz yüzeyde, boyanacak yerlerin sınırlarını çizen siyah, kurşun izlere teker teker baktım.
İnsan içerisindeki boşluğu kaç insanla örtebilir? Doldurduğumuz o insanların bizde açtığı yaralar, daha büyük bir boşluk bırakmaz mı içimizde? Gözümün önündeki tuvale ne kadar bakarsam bakayım içimdeki boşluk o kadar büyüdü…
Derin bir nefes alma ihtiyacıyla oturduğum sandalyeden kalktım ve açık camın önüne yürüdüm. Tüm bu düşünceler beni yutacakmış gibi gelmişti bir an. Sanki boynuma içime doldurduğum insanların elleri dolanmış, nefesimi kesmeye çalışmıştı.
Sandalyenin üzerinde duran lekeli örtüyü alıp bitmemiş tuvalin üzerini örttüm ve odadan çıkıp kapıyı kapattım.
Bazı konular konuşulmaz, sadece üzerini örtmek gerekir. Bazı boşlukların dolmaması gerekir ama eninde sonunda mutlaka derin bir nefes gerekir, son olarak da boşlukların üzerine bir kapı kapamak.
Yazar: Züleyha Yıldırım
Görsel Kaynak: https://pin.it/3lNnMI9xC