Yorgun Işığın Güncesi

Yaşamaya sebep bulmak, amacının kalmadığı gerçeğine kafa tutmak için yazmış ışık. Nefes almak için yazmış ışık. Son birkaç nefesi kalana, son birkaç nefesi kaldığına emin olana dek… Yazdıkları kafa tutmuş ona, yazdıkları kırmış kolunu ve bacağını ancak yazdıkları sarmalamış yine onu."

(Bu yazının okunma süresi yaklaşık olarak 3 dakika sürmektedir.)

Bir ışık var içimizde, sönmeyi bilmeyen ama parlamaktan da vazgeçmemiş. Elinde kalan hatıralar vazgeçirmiş belki onu sönmekten veya belki de anılarmış onu bu hale getiren. Elinde belki hiçbir şey kalmamış ışığın yazmaktan başka veya yazmakmış ona ışıldamaya devam etmeyi hatırlatan. Bu yüzden yazmaya başlamış yorgun ışık. Almış eline kalemi, kâğıdı ve tek dostu olmuş onun kalemi, kâğıdı.  En nihayetinde başlamış kelimeler parmakları arasından sızıp uzamaya; dili tutulmuş bazı yerlerde, bazen duraksamış, bazen gözyaşları karıştırmış kelimeleri birbirine ancak devam etmiş ışık. Elinde sadece bu kalmışçasına veya aklının karışıklığının yansıdığı kâğıtlar hoşuna gidiyormuşçasına… 

Geçmişi düşünmüş önce. Tüm sevdikleri, ailesi, akrabaları, dostları, düşmanları… İyi veya kötü tüm anıları akmış zihninin belleğinden. Geceler gündüzü olmuş bazen, gündüzler geceleri olmuş; bazı ışıklar cehennemi, bazı karanlıklar yuvası olmuş bu yolda. Bazen mum ışığı kadar cılız kalmış ışık. Tek nefeste sönmeyi, sönüp kaybolmayı beklemiş umarsızca, kalbini derinliklerinde sönmeye dair ince bir korku, ince bir sızıyla. Bir zamanlar çok parlakmış zira ışık. Kör edermiş bakanları ve gurur doldururmuş arkasındakileri. Zamanla kapanmış üstü; toprak atılmış, kırılmış, kapatılmış ancak sızmış bir şekilde yeryüzünde yaşamanın verdiği derin ağırlık, yaşayamamanın verdiği derin korkuyla. Üstüne basılmış ışığın yaşam denen yolun ortasında. Kimi zaman sorumlulukları basmış, kimi zaman toplumun etiketleri basmış, kimi zaman düşmanları, kimi zaman dostları basıp geçmiş üstüne, kimi zaman sönmeyi geçirmiş aklından ancak yaşayamamanın korkusu sarmış içini, kimi zaman yaşamayı seçmiş ancak yaşamanın verdiği yük ezmiş yüreğini. Hâl bu ya, bilinmezliğin kollarında çırpınıp durmaktansa sakinleşmeye karar vermiş ışık. Zira yorulmuş zamanla. Yaşanılanlar yormuş, yaşanılacaklar yormuş; en çok da yaşanılamayanlar, belkiler ve keşkeler yormuş ışığı.

En nihayetinde de belki ve keşkelerle yaşamakta karar kılmış ışık. Belkiler ve keşkeler arasında kaybolmak, boğulmaktansa… Kendi belkilerini kullanmış güçlendirmek için kendini veya kendi keşkelerini kullanmış istemsizce kendini söndürerek ve cılız bir ışığa dönüşene dek. Ruhu paslanmış, güçten düşmüş, yaşanılanlar ve yaşanamayanlar ezmiş geçmiş üstünü. Elinde kalem ve kâğıdından başkası kalmayana dek veya o, kalem ve kâğıdından başkası kalmadığını düşünene dek… Tam da bu yüzden başlamış ışık baştan sona her şeyi yazmaya. Belkiler için, keşkeler için, ayakta kalmak için, kendi üstüne basmamak için… Yaşamaya sebep bulmak, amacının kalmadığı gerçeğine kafa tutmak için yazmış ışık. Nefes almak için yazmış ışık. Son birkaç nefesi kalana, son birkaç nefesi kaldığına emin olana dek… Yazdıkları kafa tutmuş ona, yazdıkları kırmış kolunu ve bacağını ancak yazdıkları sarmalamış yine onu. 

En nihayetinde ona ayrılmış tüm süreyi tüketmiş, son nefesini vermiş ışık. Birileri onu bulana, üstünü silkeleyene, kendine katana dek… Belki de ölüm hiç dostu olmamış ışığın; belki de son hiçbir zaman anlam bulmamış onda. 

                                                                                                             Pınar Yaman

https://pin.it/6c96uKUHQ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.