Hayırlar ve Sonlar

"Özsaygının başladığı yere kadar uğruna savaşılması gerekir fakat her savaştan mağlup ayrılınmaz ve bazen her savaşın bir mağlubu olmaz. Mağlup hayırdır, hayırlı sondur."

(Bu yazının okunma süresi yaklaşık olarak 3 dakika sürmektedir.)

Her hikâyenin mutlu bir sonu olduğuna inanırdım; âşıkların bir gün kavuşacağına, sıralı ölüme, dostlukların mezara kadar gideceğine. Lakin şimdilerde hayırlı sonla tanışıyorum. Ne kadar beklenmedik ve ne kadar ağır olsa da hayırlı bir sonla karşı karşıyayım. Bir ömür boyu bir olma beklentim yok artık; bir ömür iyi olmak varken. Âşıklar bir iken birbirini kavuracaksa bir olmamaları gerekirmiş. Ölüm, beklenmedik bir kapıyı çaldıysa bir plan, bir sınav, belki de daha beteri olmamasından ötürüymüş. Dostluklar değişip dönüşmeye, belki de yeşermeye mecburmuş. Lakin her ayrılık vuku bulduğu anda acıtırmış, hayrını sonradan gösterirmiş ve en garibidir ki her şey insanın kendisiyle ilgili değilmiş. Her kuş pisliğini şansa yormamak, her yağmuru şemsiyesizliğimize bağlamamak gibi. Her insanın içinde birçok gürültü vardır ve bazen bu gürültüden payımıza düşen sadece uzaklaşmaktır. İnsan daimî bir dönüşüm içerisindedir ve dönüşümün içinde sıkıştığımız noktada kendi gürültümüze dönmek zorundayızdır. Hatır baki kalmalıdır, yaşanmışlığa dair vefa her daim güdülmelidir ama bazen yolların ayrıldığını, pencerelerin bambaşka yarınlara baktığını fark etmek ve bununla yüzleşmek gerekir. Özsaygının başladığı yere kadar uğruna savaşılması gerekir fakat her savaştan mağlup ayrılınmaz ve bazen her savaşın bir mağlubu olmaz. Mağlup hayırdır, hayırlı sondur.

Karşımızdaki insanın hayatımızdaki vasfından ziyade o bizim için bir yol arkadaşıdır; hayatımızın belirli bir dönemine eşlik etmesi üzerine karşılaştığımız bir yoldaştır. Bazı yolları kolaylaştırır bazı yolları ise zorlaştırır. Bazen yolun nasıl geçip bittiğini anlamayız, öyle keyiflidir sohbetlerimiz. Bazense yanlış yola girdiğimizden eminizdir ama yoldaşımızın hatırı vardır; gücenir diye korkar, devam ederiz. Bazı anlar öylesine kıymetlidir ki yoldaşımızla hiç yok olmayacak bir bağa sahip olduğumuzu zannedip, her şeyin ve herkesin bir gün olmayabileceğine verdiğimiz ihtimali ona katiyen vermeyiz. Gönlümüzden sarsılmaz bir taht veririz onlara. Beraberinde de en zor günlerimizin acısını, en mutlu günlerimizin neşesini… Hayatımızın sonuna kadar bize eşlik edeceğini, bağımızın dokunulmaz olduğunu, birbirimize her daim iyi geleceğimizi düşünürüz. Aksinin gerçekleşmesi durumu bir kenara, bu durumu tahayyül bile etmeyiz.

Bazen de gün gelir ayrılık kapıyı çalar. Bazen ayrılık olduğunu fark ettirmez, anlaşmazlık suretiyle gelir. Bazen ayrılık olduğunu fark ettirir, ihanet suretiyle gelir. Öyle ya da böyle bu gelen gün hangi suretle olursa olsun bir ayrılıktır. Beraber yürüdüğünüz yollara, beraber güldüğünüz şakalara, beraber atlattığınız badirelere ve yakından tanık olduğunuz başka birinin hayatına bir vedadır. Bu vedadan sonrası tamamen şahıslara münhasır bir yas sürecidir. Önce kabullenmez insan, inkâr eder ve sonrasında da belki de devam eder. Yeniden dikmeye çalışır sökülen her ipliği. Dikemediği senaryoda ise kabullenme başlar. Saygı duruşlarından ve anma törenlerinden ibaret olan bu dönemde insan maziyi hatırlayıp derin bir melankoli içerisine girer. Kabullenip melankolisini yaşayan insanın iki seçeneği vardır; nefret ya da saadet. Yakınan, isyan eden insan gaflete düşer ve nefret eder. Hepimizin birer yolcu olduğunu bilen, ayrılığı taraflara yüklemek yerine akışa atfeden insan saadete kavuşur ve hayırlı sona teşekkür eder.

Eslem Uyar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.