Şehre Gelen Yabancı

Bilmem gereken bir şey vardı yolculuklarla ilgili, ben çok sonradan fark ettim bunu. Biz insanlar aslında kendi içlerimizde de birer yolcuyduk ve ülkeler ötesini keşfetmek kadar önemliydi içimizdeki bizi keşfetmek.

Hey, ben geldim! Bu yazıyı belki bir başlangıçtan, belki bir sondan belki de hiç tamamlanmayacak bir yolculuğun ortasından yazıyorum. Kim bilir hikayem nerede bitecek, bu hikayeyle ilgili bildiğim tek şey nerede başladığı. Uzun bir zaman olmadı aslında, detaylı düşünürsem yakın bir tarih verebilirim belki size.
“Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” der Tolstoy. Evet her ikisi de var benim hikayemde ama eğer soracak olursanız hikayemin başlangıcından beri konumum hiç değişmedi.
Başlı başına bir evren oluşumu fark ettiğim an başladı her şey. Yolculukları hep severdim ancak bilmem gereken bir şey vardı yolculuklarla ilgili, ben çok sonradan fark ettim bunu. Biz insanlar aslında kendi içlerimizde de birer yolcuyduk ve ülkeler ötesini keşfetmek kadar önemliydi içimizdeki bizi keşfetmek.
Ülkeler ötesi bir yolculuktan sonra keşfettiğim bu yeni hayatın tadı tuzu yoktu aslında, biraz renk lazımdı bu hayata, heyecan, merak ne eklenebiliyorsa işte. Evet evet, bu yeni hayatla kendi içimde tanışmıştım. Herkes farkındaydı aslında, o uçan kaçan neşeli kız artık daha sakin, daha düşünceliydi. Bu benim yolculuğumdu ancak şehre de bir yabancı geldi, daha öncesinde adını duyduğum ama benim için bir anlamı olmayan bir yolcuydu bu, kaygı. Kapılarım bir anda açıldı ona ve değişiklikler, değişiklikleri doğurdu. Eskiden yaptığım şeylerin yerini bu yabancı doldurup “Sakın yapma, kendine zarar vereceksin!” dedi ve durdurdu beni hep. Önceleri onu sevsem de zamanla beni ne kadar engellediğini fark ettikçe ondan nefret etmeye, ona sürekli kızmaya başladım. Yapmayacağım, yapmıyorum, yapmadım diye süreç ilerlerken bir baktım ki eski benle alakası olmayan yeni bir ben çıkmış ortaya. Bu hikayenin başıydı aslında devamı daha çetrefilli.
Bu yeni, alışılmadık yabancı aslında çok kızdığım ama beni daha iyisine yapmaya devamlı zorlayan be büyük ihtimalle doğduğum andan beri bana eşlik eden biriyle çoktan tanışmıştı bile. Mükemmelliyetçiliğim ve kaygı birlikteydi artık, onları birlikte görmeye dayanamıyordum ve itiraf etmeliyim ki harika birer dost olmuşlardı. İkisinin de odak noktası bendim.
Mükemmelliyetçilik bir gün bana “hata yapamazsın” dedi. Kaygı devamını getirdi, “hata yaparsan her şeyi mahvedersin, her şey biter anlasana! “ İkisini de dinlemeyi çok istedim, sarıldım cümlelerine ancak ikisi de o kadar çok konuşuyorlardı ve birbirlerini dinlemiyorlardı ki “yeter!” diye bağırdım onlara. Sessizlik hakimdi her yerde artık. Gittim ve o hatayı yaptım, ne eski dostum mükemmelliyetçiliği dinledim ne de şehre yeni gelen yolcu kaygıyı. 

O gün ne mi oldu dersiniz? Merak etmeyin, her şeyi mahvetmedim ya da her şey bitmedi. Çünkü büyük bir hata değildi, günlük hayat koşuşturmacasında bir işi aksatmak gibi küçük bir şeydi üstelik.
O gün hayatımdaki en güzel fark edişi yaşadım.
Hatalar öğretir, hatalar büyütür, hatalar olgunlaştırır. Hatalar yol göstericidir bana, hatalar hiçbir şey için son değildir eğer izin verirsem başlangıçtır aslında.
O gün bugündür, hata yapmaktan korkmadan yaşıyorum. Kendime büyümek, olgunlaşmak, gelişmek, geliştirmek için şans tanıyorum. Biliyorum ki hiçbir zaman hatasız dört dörtlük bir hayata sahip olamam çünkü insanım. O günden sonra kaygı da mükemmelliyetçilik de sustu sanılmasın, hala çok fazla konuşuyorlar ancak onları daha az dinliyorum. O günden sonra hiç hata yapmadığımı da iddia edemem.
Bu yazıyı bir dostuma hata yaptım dediğimde bana söylediği ve beni çok duygulandıran bir sözüyle sonlandırmak istiyorum.
“Bazen doğru insanlar da hata yapabilir kardeşim, bu senin yanlış olduğunu değil insan olduğunu gösterir.” 

Ve bir dostuma da bana ısrarla hata yapmak istediğimde “dur!” demediği için, bana kendi kendimi fark etme fırsatı sağladığı için teşekkür ederim, büyük ihtimalle ezeli düşmanım ve ebedi dostum mükemmelliyetçilik ve kaygı ondan hiç hoşlanmıyordur.

Yazar: Sevde Tuğçe Sedef

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.