
Neden bu dünyada sevgi kadar güzel bir duygu varken onu göz ardı edip nefrete kucak açıyoruz? Nefret etmek daha mı kolay geliyor? Yoksa içimizde sevgiyle doldurabileceğimiz bir yüreğin eksikliği mi var? Çocukken daha mı kolaydı sevmek, belki de o zaman bir yüreğimiz vardı. Büyüdükçe yerini sadece organ görevi gören kalbe mi bıraktı? Küçükken bir oyuncağı bile canlı olmadığını umursamadan çok sevebiliyorduk; sarılıyor, öpüyor, uyuduğunda ağlamaması için büyük çaba gösteriyorduk. Sonra? Sonra büyüdük, kendi güzel dünyamızdan çıkıp, büyüklerin dünyasıyla tanıştık. Belki de tanışmak zorunda kaldık o çok sevdiğimiz bebeklerimizi çöpe attık. Onlarla birlikte karşılıksız sevgimiz, verdiğimiz değerimiz üzülmesin diye gösterdiğimiz çabamız da çöpte kaldı. Geri dönüşümü olmayan bir çöp kutusunda(!) Onların yerine nefretimiz, değersizliğimiz ve daha birçok yürek kirliliği yapabilecek duygularımızı satın aldık, evet satın aldık çünkü dünya ve dünyadakiler bize bunları zorla aldırdılar. Artık bunlar vardı her yerde, insanlar iyilikleri çöpe atıp kötülükleri hiç pahasına satın alıyorlardı. Küçükken incitmeye kıyamadığımız oyuncaklarımız artık yoktu. İnsanlar incitebilecekleri bir şeyler arıyordu, bu oyuncaklar olamazdı çünkü onlar hissedemiyordu. Sevgisizliğimizi sonuna kadar hissedebilecek canlılar vardı; oyuncakların pabucu dama atılmıştı. Saçını tararken incitmekten korktuğumuz saçları artık kolayca incitebiliyor, uyurken ağlamasın diye sessiz olduklarımızı kolayca ağlatabiliyor, nefretimizi yansıtabiliyorduk çünkü artık hissedebilenlerle yaşamayı öğrenmiştik ve onların bize göre bu zaaflarını kullanmak kolay geliyordu. Aslında değişen dünyamız değildi, bizdik büyümüştük yani değişmiştik. Çocukluktaki
yüreğimiz yerini sadece kalbe bırakmıştı. Yaşamamız için sadece yaşamak çünkü artık biz yaşayalım yeterdi.
Güle güle dedik yüreğimize, sadece atan bir kalple.
Keşke dedik sonra, keşke oyuncaklarımızı atmasaydık belki de insanların içinde bu kadar mutsuz olmaz, değer vermeyi, sevmeyi unutmazdık.
Yazar: Cansu Akyayla