
(Bu yazının okunma süresi yaklaşık olarak 3 dakika sürmektedir.)
Sevgili mayıs,
Güneşin sıcaklığını ve ilkbaharın ılık rüzgârını tenimizde hissettiğimiz şu günlerde bahçelerdeki çiçekleri yeşerttiğin gibi biz insanların da hayatlarına dokun, canlandır ve lütfen iyi gel!
“Bunca yıl sönmemiş umudum.
Nisan değilse mayıs,
Perşembe değilse Pazar.”
Anımsıyorum. Aradan geçen koskoca bir sene bile unutturamadı bana o günü. On iki mayıs günü… Doğum günüm… Belki de hiçbir zaman, hiçbir yerde bir araya gelmeyecek birçok insan… Kimi kaldı benimle, kimi de veda etti kalbimin derinliklerine. Hayatım boyunca benden gidene hiçbir zaman “Dur.” demedim. Demeyeceğim de. “Kalmak isteseydi kalırdı.”, “Yapmak isteseydi yapardı.” cümlelerinin haklılığına inanmaya devam edeceğim çünkü gerçekten isteselerdi kalmaları için bir sebebe bile ihtiyaç duymazlardı ama onlar gitmeyi tercih ettiler benden. Şimdi sadece anılarımda yaşıyorlar. Yolları açık olsun ve canları sağ olsun.
O günden bugüne sanki pusulam durdu ve ben bildiğimi sandığım yollarda kayboldum. İlk önce kelimelerim değişti sonra cümlelerim. Aslında değişen bendim, bakış açımdı. Bu değişim beni olgunlaştırdı fakat içimdeki çocuk yanımın varlığıyla da tanıştırdı yeniden. Beni hem büyüttü hem de önceden gözlerimde bulunan ama sonralarda kaybettiğim o ışığı bana geri verdi. Şimdilerde bu ışığı korumaya çalışıyorum. Bu ışık bana güç veriyor. Dünya bu ışıkla katlanılabilir oluyor. Genellikle bana anı yaşamayı unutmadığım zamanlarda geliyor. O zaman dilimlerinde geçmiş ve gelecekle kurduğum soyut bağı dengede tutuyor, anda kalıyorum ve yaşadığımı iliklerime kadar hissediyorum. Anı yaşarken bir kaldırımda oturup haykıra haykıra ağladığımı da tuhaf bir duruma kahkahalarla güldüğümü de biliyorum. Söylediğim gibi ben artık bu hayatı iliklerime kadar hissederek yaşıyorum.
Değiştiğim ve bazen de geliştiğim bu bir senede birçok yeni tecrübe edindim ya da çevreme olan gözlemlerim sonucu birçok yeni hayat dersiyle karşılaştım ve içselleştirdim. Naçizane öğrendiğim birkaçını sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Kimi zaman yapılan bir saygısızlık ya da kırılan bir kalp için özür dilemenin hiçbir anlam ifade etmediğini öğrendim çünkü yapılan saygısızlığın sesi ya da kırılan kalbin acısı dilenen özrün sesinden fazlaysa bu insanda bir yara. Belki de hiç geçmeyecek bir yara…
Ben, insana insan olduğu için değer veren bir insan olarak karşı taraftan almadığım değeri karşı tarafa vermemeyi öğrendim. Artık sağlıklı bir iletişimde olması gerektiği gibi karşılıklı değer anlayışını kabul ettim. Hem dinlemeyi hem de anlatmayı öğrendim.
Güvenin zamana bağlı olarak oluşması gerektiğini, anlık gelişen güven duygusunun insanı hayal kırıklığına sürükleyebileceğini öğrendim.
Belki de bu geçen bir senede öğrendiğim en önemli şey ise bir gün herkesin hayatımdan gidebileceği oldu. Ben artık biliyorum ki ilk önce kendime kendim gerek çünkü herkes bir gün gidecek.
Sizlere yazdığım her yazı benim için çok özel fakat bu yazımın bendeki önemi bambaşka. Bu yazımın önemi sizinle yeni yaşıma “Merhaba.” dememden geliyor. Yeni yıla da sizlerle birlikte girmiştim. Şimdi ise pastamdaki mumu sizlerle birlikte söndürmek istiyorum. Gözlerimi kapatıp bir dilek tutuyor ve üflüyorum. Nice güzel senelere…
Kübra Fatma Demir
Fotoğraf şahsi telefonumla çekilmiştir.