
(Bu yazının okunması yaklaşık 2 dakika sürmektedir.)
Sıkıntıyı ve rahatsızlığı yazmak çekmiyor canım. Güzel havalardan, akşamları esen tatlı rüzgardan, evimizin önündeki bahçenin renklerinden bahsetmek istiyorum. Yaşamadıklarımı yazmak istiyorum, elimden geldiğince. “Yaşamış kadar oldum.” demek istiyorum. Her nedense gözlerimi açıyor ve gerçeklerle karşı karşıya kalıyorum. Melodilerde kaybolmak isterken çığlıklara hapsoluyorum. Elim kolum bağlanmış, kendimi, yorgun düşüncelere teslim ediyorum. Uyumayan bir kentin göbeğinde, 2 saat uykuya razı olan sıradan bir insanım. Fakat şehir beni simsiyah gözaltlarımla karşılaştırmak istercesine uykusuz tutuyor. Kulağımda yer eden uğultuya günden güne alışıyorum. Anlamsız kavgaların yüksek sesli sloganlarına bir de martı sesi ekleniyor geceleri. Bazen benim mi yoksa onların mı daha sinirli olduğunu çözemiyorum.
Bir yanım terk etmek, bir yanım affetmek istiyor. Önceleri, affetmenin insanı iyileştirdiğine inanırdım. Kırmızı çizgilerimizi bir bir kaldırmanın büyüklük olduğunu söylerdim. Fakat bir noktaya geliyor insan, artık kendine yapacağı bir haksızlık da kalmıyor, sadece son vermek istiyor. Bir alışkanlıktan vazgeçer gibi, eşyalarını toplayıp yola çıkmak gibi… Unutulmuş bir son, görülmemiş bir başlangıç istiyor. Ben şimdi can atarken yeni bir soluğun getireceği baharın heyecanıyla, bir yanım tamir etmek istiyor alıştığım yolları. Satrançta kaybediyor gibiyim. Bir diğer hamlemin de yanlış olacağını bilsem, yine böyle kaybolurdum düşüncelerimin arasında. Ya oyunu abartıyor ya yolumu bulamamaktan korkuyorum. Yapacağım son bir fedakarlığın kalmadığından emin olana kadar şans tanıyorum, yenilmeme izin veriyorum. Gitmekte haklı olduğuma baştan sona inansam, bir dakika durmam burada. Uykuma engel olan uğultudan kurtulmak adına her şeyi yapabilirim fakat kendime terk etme hakkını tanımakta zorlanıyorum.
Akşam saatlerinde başlayan bir yangını gördüm haberlerde. Ben neredeyse günü getirmek üzereyim. Yangın hala devam ediyor. Bir an düşündüm. Evim külle bir olsaydı, geriye eve dair hiçbir şey kalmasaydı; yangından arda kalan o kül grisi taşlar, yine de benim değil miydi? Burada canımı sıkan, beni huzursuz eden her ne varsa bırakıp gitsem, evimi alevler içerisinde terk etmiş bir insan olmaz mıyım? Tüm sakinliğimi sömüren insanlarla birlikte bu uğultulu, beni uykusuz bırakan şehirde kalsam ve yangında bir payım varmışcasına sorumluluk alıp alevleri söndürmeye yardım etsem; asıl o zaman hakkım olur terk etmekte
Günün ilk ışıkları görünmeye başladı uzaklardan. Peki biz ne zaman öğrendik güneşin doğuşuna sevinmeyi, göreceğimiz bir günü daha yitirdiğimizi bile bile? Aydınlık yüzümüze çarparken çirkinliğimizi biz neden karanlığa düşman kesildik? Aynanın karşısında gün aydıkça belirginleşen gözaltlarıma bakıyor ve bu soruları geçiriyorum aklımdan. Geceyi bitirdiğim tartışmamın can alıcı her noktasını hatırlıyor fakat bir kez daha izin veriyorum gururumun incinmesine. Tüm sessizliğimi üzerime alıyor, sinirli olmayı martılara bırakıyorum.
Yazar: Neslişah Kahraman