Tek Kanatlı Kelebek

''Ancak o büyülü ses her zamanki gibi beni yerimden kaldırdı ve pencerenin önüne dikti. Eskimiş penceremden sızan ıslak toprak kokusu huzur vericiydi ama yaz yağmurları ne zamandan beri böyle sağanak yağıyor buralarda?''

(Bu yazının okunması yaklaşık 4 dakika sürmektedir.)

  “Uçak yarın çok erken kalkıyor, hazırlanmalısın.” Annemin tiz sesiyle yaptığı uyarılardan birini daha duymamaya çalışmıştım ancak o sesi işitmemek bu küçük malikanede pek de mümkün değil. Zaten yanlış söylemişti, “Uçağım cumartesi günü anne!” diye bağırdım ve önümde duran tek kanatlı kelebeğin diğer kanadını çizmeye koyuldum.

  Annem ve babam ayrılalı çok olmamıştı, iki veya üç yıl. Babamla kalmayı deli gibi istememe rağmen işleri olduğu için beni almayı reddetmiş, yine de hali hazırda babalık vazifesini yaptığını vicdanen hissettirmek için yazları onun yanında kalmama izin veriyordu. Cumartesi günü, Antalya rotalı uçakla babamın yanına gidecektim. Telefonumdan yükselen müzik sesini, ekran kirlenmesin diye serçe parmağımla kapattım ve elimdeki siyaha çalan kurşun lekelerini çıkarmak üzere banyoya yöneldim. Karakalem bozması kelebeğim de tek kanadıyla kalakaldı masamın üstünde.

  Geri döndüğümde odamın duvarlarının mor değil de siyah olduğunu gördüm. Siyah, odamın duvarları için istediğim rengin ta kendisiydi ancak böyle tuhaf bir şekilde değil. Gözlerimi odadan ayırmayarak bir iki adım geriledim, sırtım kapıya çarpınca istemsiz olarak döndüm arkamı. Duvarlar tekrar mor rengini almıştı almasına da kapıyı kapatmış mıydım?

  “Karakalem yaptığımda böyle olur hep, gözlerim yorulmuştur herhalde.” Olayın tuhaflığını gidermek için zihnimde kurduğum cümleler fazla sıradandı. Esneyerek, ayaklarımı beyaz parkede süre süre yatağımın ucuna gelip bıraktım kendimi. Yağmur damlalarının aşina sesini duymadan evvel, niyetim uyumaktı. Ancak o büyülü ses her zamanki gibi beni yerimden kaldırdı ve pencerenin önüne dikti. Eskimiş penceremden sızan ıslak toprak kokusu huzur vericiydi ama yaz yağmurları ne zamandan beri böyle sağanak yağıyor buralarda?

  Camı hafifçe aralayıp genzimi yakan kokunun odama dolmasına izin verdim ve yağmurun yeryüzüne düşerken bıraktığı sesleri biraz daha dinledim. Dinlerken ağırlaşan gözlerime engel olamadım ve üstümü bile örtmeden yarı ölüm denen huzura bıraktım kendimi.

  Annemin beni sarsmasıyla gözlerimi açtım, şoktan ne olduğunu anlayamamıştım ancak bağırıyordu. Uçağı kaçıracağıma dair naralar savururken bir yandan da valizimi topluyordu. Bu kadar mı çok istiyordu benden kurtulmayı? Aceleyle kıyafetlerimi toplarken bir yandan eliyle duvardaki takvimi gösterdi, kırmızı kalemle onlarca kez daireler çizdiğim güne takıldı gözlerim. Annem bağırmaya devam edince uyku sersemi halimle apar topar kalkıp hazırlanmaktan başka çarem olmadığını anladım.

  Havaalanında sıra beklerken odamın rengi takıldı aklıma. O kargaşa içinde dikkat edememiştim ancak siyahtı duvarlar, mat siyah. Nasıl bu kadar net hatırlayabildiğimi bilmiyorum ama perşembe akşamı uyuduktan sonra cumartesi sabahına uyanmam da normal değildi. Ben tam dehşete düşüp annemi arayacakken iki görevli yanıma gelip beni istersem bir sonraki uçağa alabileceklerini söylediler. Yer yokmuş da birilerinin son anda işi çıkmış da belki ben anlayış gösterirmişim de… Sessizce “Olur.” dedim, itiraz edip olay çıkartacak cesaretim yoktu. 

  Yarım saat sonra gelip paldır küldür kalkan uçakta beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Siyahımsı bulutlardı belki de beni endişelendiren, bilemiyorum. Gözlerimi kapatalı bir dakika bile olmamıştı ki çığlıklar eşliğinde araladım tekrar gözlerimi. Benim oturduğum taraftaki kanada şimşek çakmıştı ve uçak döne döne yere iniyordu. Sarsılan uçakta sanki birazdan öleceğim çok bariz değilmiş gibi midemin bulanmasından yakındım kendi kendime. Her şey o kadar hızlı gerçekleşiyordu ki ölecek olmam gibi bir olayı bile algılayamadım. Yukardan oksijen maskesi yerine günü gelmemiş bir gazete düştü, kanla kaplı. “Ünlü iş adamının kızı uçak kazasında vefat etti.”

  Her şeyi çok net anımsıyorum. Gazetenin detaylarını okumaya çalışmam, başımı cama çarpıp biraz sersemlemem ve uçak yere çakıldığı anda, gözlerim kapanmadan önce ağzımda hissettiğim kan tadı… Nefes nefese uyanıp mor odamda ışığı açtım ve cuma gecesi, masama oturup kelebeğin diğer kanadını çizmeye çalıştım. Yağmur yağmaya devam ediyordu. Gördüğüm rüyanın etkisinden çıkamadığım için kelebeğimi yine tek kanatlı bıraktım.

  Ertesi sabah annemden önce uyanıp valizimi düzenlemeye başladım, gördüğüm rüya hala çok canımı sıkıyordu. Dakika başı duvarlarımın rengini kontrol ediyor ve kelebeğimin diğer kanadını çizemediğim için içimde oluşan sıkıntıdan bir türlü kurtulamıyordum. Rüyama kıyasla her şey daha sakin gerçekleşti ve ben havaalanına gittiğimde uçağın kalkmasına daha 17 dakika vardı. Neler olup bittiğini anlamam çok zamanımı almadı çünkü ben sıra beklerken iki görevli sessizce yanıma yaklaştı.

Yazar: Özgür Özben

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.