(Bu yazının okunması yaklaşık olarak 2 dakika sürmektedir.)
Sonunda yalnız kalabildiğinde, içine derin bir nefes çekip rahatlatmayı bekledi. Beklediğine kavuşamayan bedeni huzursuzca dolandı yerinde. Yaşananları zihninde döndürüp bu haline bir sebep bulmaya çalıştı. Oysa her şey yolunda gitmiş, sonunda beklediğine kavuşmuştu. Uzun süredir hayalini kurduğu ânın içinde nefes alıyordu. Şimdi her şey bitmesi gerektiği gibi bittiğinde tamamlanmış olması gerekirdi. Kazanmış gibi hissetmeliydi. Neden yenilmiş gibi hissediyordu?
Büyük bir mutlulukla ineceğini sandığı merdivenleri hüzünlü adımlarla inerken böyle hissetmemesi gerektiğini düşündü. Her şey istediği gibi gitmişti. Eksik olan neydi? Odasına doğru yürüdüğünde adımları birbirine dolanıyordu. Kendinden emin adımları onu terk etmişti anlaşılan.
Odasının kapısını açıp kendini aynanın önünde bulduğunda ilk defa bu kadar savunmasız göründüğünü düşündü. Tek gerçeği onu terk edip gittiğinde yanında getirdiklerini de alıp götürmüştü sanki. Geride ise her şeyine yabancı olduğu bir kadın bırakmıştı. Olmak istediği kişi olurken olduğu kişiyi unutmuştu. Hayalindeki güzel güne hazırlanırken geçen günlerini güzelleştirmeyi bıraktığında yaşamakla arasındaki bağı kopardığını anladı. Peşinden koştuğu şey uğruna kendisi için bir yabancıya dönen ve bunun farkında bile olmayan sayısız insanı düşündüğünde onlara bunu yaptıran şeyin ne olduğunu merak ediyordu. İnsan yaşarken yaşamayı unutabilir miydi gerçekten?
Bu sonsuz olmayan hayata ve geri döndürülemeyen zamana rağmen bunu yapabilmek hayata yenilmenin ilk adımıydı. Hiç yenilmeyeceğini düşünenler için ise son adım hayatın bitişiydi ve değişmez sona giderken geri adım atıp anlamaya çalışacak zamanları belki de hiç olmayacaktı.
Her hayat sahibine özel bir senaryoydu. Bir çift elden başkası yazamaz, yazılanı değiştiremezdi. İlerisini bilemeyeceği ve gerisine dönemeyeceği bu hayatın içinde yazarına düşen kendi ellerinde can bulan bu senaryoyu sahipsiz bırakmamaktı.
Yazar: Seher Avcı
Görsel kaynak: https://pin.it/32iuMzp