(Nisan Ayında yayınlanan Rastlantı hikayesinin devamıdır.)
“Sanki sürekli onu düşünmek daha güzel bir ilişki yaşamalarına sebep olacaktı. Eksiklikleri tamamlayacak, ne yapması gerektiğini planlayacaktı. Oysa aslında sadece kendi gibi davranmasını önleyecekti. Kendi gibi davranamadığı ilişkide işlerin yolunda gitmesinin ne önemi vardı. Tüm buluşmaları planla, olasılıkları hesaba kat, olası cümlelerini dahi kur. Ve yolun yarısına geldiğinde göreceksin ki artık yolun başından da geridesin. Birbirine yakınlaşamamış iki kalbin nasılda birbirinden uzaklaştığını göreceksin. Uzaklaştıkça daha çok plan yapman gerekecek, çünkü doldurmayı planladığın eksikliklerin tamamından bir ilişkin olacak elinde. Ve en büyük aşıkların düştüğü tuzağa düşmemeyi başaracaksın elindeki kitapta altını çizdiğin satırlarla. Kabullenmek…
Olasılıkların içerisinde yüzmeyecek, bana neden bunu yaptı demeyeceksin. Nedeni yok çünkü. Belki o bile bilmiyor. Önemi yok. Aslında çok net göreceksin hatta dualarında belirecek gerçekler, ama kalbin inkar etmek isteyecek. Belki “ Allah’ım bana öyle bir şey göster ki onun olmayacağını anlayayım.” Diyeceksin. Yani aslında “Olmayacağını görüyorum Allah’ım ama kalbimdeki istek öyle büyük ki; acısı bile hafif kalıyor ve onu yaşatmak istiyorum.” Demiş olacaksın. Hani kabullenemiyorsun ya, gerçekleri çoktan gördüğünü göremeyeceksin. Ama kalbin kabullenmedikçe iyileşmeyi düşünme evlat.
Ve yüzleş artık; ilişkiniz en başından beri yolunda olsa; ne o sana ulaşılmaz kalırdı, ne sen ona ulaşmak için planlar yapardın. Eğer biraz duygularına rağmen zihnini dinleyebilseydin sadece mutlu ettiği için kurduğunu sandığın kurguların, hayalden çok öte olduğunu anlardın. O kurgular yaşayamadığın ve eksik olduğunu bildiğin bir gerçeğin acısını azaltmak için kendini rahatlatma biçimindi. Fakat seni sadece gerçeklerden uzaklaştırdı. Sen kadere inanırsın. Rastlantı kaderdir. Rastlantılara inandığın için onu sana yaklaştıracak karşılaşmalar gerçekleştirdin. Bunlar gerçek rastlantı değildi aslında sen sadece istedin evlat ve istemek inanmana sebep oldu.”
Gencin bedeni; hafif bir kıpırdama ihtiyacı yaratarak, şuan nerede olduğunu, hayal kırıklığının sert ve gerçek kollarındaki gence fark ettirmek için harekete geçti. Lakin zihni o kadar uzaklardaydı ki bedenini duyamadı. Omuzları düşük, yorgun görünümüyle dedenin devam etmesini isteyerek, inançlı gözlerini dedeye sabitledi. Dede; ılık rüzgarın rastgele çevirdiği bir sayfanın açılmasıyla gözlerini kitaba sabitledi ve gencin çizdiği bir satırı gösterdi. “Zaten kişinin ruhsal dengesini belirleyen rastlantılar, cesaretimizi arttıran yada kıran küçük şeyler değil mi?”Ve kendi cümleleriyle devam etti: “Küçük rastlantılarla cesaretini arttırdın. Şimdi rastlantıların kendi inanmak istediklerin olduğunu görünce cesaretin yerle bir oldu. İki katı kırıldın. Aslında yaşadığını sandığın bir çok şeyi yaşamamış olduğunuzu fark ettin. Sen kurguladığın hayalde ikinizi yaşatırken, o gerçeklerdeki sizi yaşattı. Aynı ilişkiyi farklı yolda yaşadınız ve yollarınız hiç kesişmedi. Ortak olansa ikinizinde bir ilişkiyi tek başına yaşadığıdır. İkinizinde ilişkinin yüklerini tek başına sırtlamak zorunda kaldığıdır.”
Burak; rastlantı sonucu açılan sayfadan, dedenin aktardıklarını tamamladıktan sonra ilk açtığı sayfaya döndü ve tekrar okudu: ““Rastlantıya inanmaktadır fakat rastlantı acımasızdır.” Gülümseyerek ekledi; “İnsanlar inanmak ister ve buna rastlantı der. Lakin görecektir ki rastlantı acımasızdır. Bir insan inanmak istemiştir ve inanmak rastlantıda gizlenmiştir.
Bunu ilk okuyuşunda anlayabilen var mıdır?” Dede titrek ama güçlü elleriyle gencin ruhsal dengesini alt üst etmiş birkaç haftanın izlerini taşıyan yorgun elini hafifçe sıkarak gence güç vermek istedi: “Tıpkı bu konuşmalarımızı yaşamamış olanların anlamasının zorluğu kadar güçlü bir duygudur o cümle. Rastlantının sırrını gözler önüne serer. Ama gözleri açmayı seçmek yine insana kalır. İnanmaktan doğmuş rastlantı taşıyan kalpler için bunun zorluğu kim bilir nasıl zordur…”
Yazar: Berceste Özdemir