Minimalizm ile Hayatımıza Bir Pencere Açmak

Hayatımızın her alanında fazlalıklarla mutlu olduğumuzu düşünür, ihtiyacımız olandan çoğuna kapımızı açar, kendimizden daha  fazla sahip olduklarımıza yer yaratır ve bu fazlalıkların içinde kayboluruz, yine de her şeye yer bulur fakat kendimize yer bulamamaktan yana yakınırız.

İhtiyacımız kadarına sahip olmak bizi güvensiz mi hissettirir? Hep bir yanı başımızda biriktirdiğimiz, ne olur ne olmaz diye beklettiğimiz eşyalarımıza, duygularımıza ne olur? Her sabah uyandığımızda  giyecek hiçbir şeyim yok diye yakınıp diz döverken asla kapanmayan sıkış tıkış olan gardolaplarımızdan giyecek bir şey bulamamaktan sıkılmadık mı?

İşte tüm bunlara karşı dimdik duran bir akım tümüyle sadelik; minimalizm. Dünyaca ünlü, başarıyı ve mutluluğu yakalamış bir çok isim hayatlarını minimalizme göre şekillendirdiklerini  belirtiyorlar. Miniralizimi bir hayat felsefesi haline getirmiş Steve Jobs’un tek bir kombin kıyafetlerle yaşamını sürdürmesi ve Einsten’in minimalizm düşünmeyi desteklemesi tesadüf olamaz değil mi? Hadi gelin hep birlikte minimalist olmak için kendimize bir şans tanıyalım? Ne dersiniz?

ÇOK YAŞA, AZ AL!

Sahip olduğumuz eşyaların hangisini gerçekten tam anlamıyla kullanıyoruz? Cevabınız tamamını ise sizi  tebrik ederim; gerçek bir minimalist olma yolundasınız. Fakat cevabınız tıpkı benim cevabım gibi yarısını, belki de yarısından bile daha azını ise hadi gelin hayatımızda düzenlemeye gidelim. Evimizdeki  kalabalığa bir göz gezdirelim. Ne kadar fazla, ne kadar karışık ve ne kadar da hiçbir işe yaramayan ama yine de atmaya yahut paylaşmaya cesaret edemediğimiz parçalar var. Hadi koşun ve o parçalara sorun, ”Seni en son ne zaman kullandım ? ” alacağınız cevap uzun bir zaman ise o eşyaya ihtiyacınız yoktur, korkmayın ve evinizden uzaklaştırın! Size bir amacı olmayan eşyalar bir başkasının ihtiyacı olabilir; armağan edin. Armağan etmek, beraberinde mutluluk da  getirecektir. Gerçekten kullandığınız parçaların sayısı inanılmaz değil mi? Artık kullanmadığınız eşyaların bakımına, temizliğine, düzenlenmesine para ve zaman harcamayacaksınız. Anı yaşayacak ve o andan keyif alacaksınız. Evet şimdi, çok yaşayalım.

İHTİYACIMIZ OLANI NOT EDELİM!

İki ürün almak için gittiğimiz süpermarketlere taşıyabileceğimizden çok daha fazla yüklerle çıkıyoruz. Abur cuburlar, reklamlarda görüp aldandığımız ürünler ve sırf indirimde olduğu için satın aldıklarımız… Reyonları gezerken bir an, ”Ben buraya neden geldim, ne alacaktım ki ?” diye soruyor ve muhtemelen ihtiyacımız olandan fazlasıyla eve dönüyoruz. İşte tüm bunlardan asıl ihtiyacımız olanı not ederek kurtulabiliriz. Hem paramızı hem de zamanımızı  olmayan şeylere harcamayız.

SOSYAL MEDYADA ÇEVRİMİÇİ, HAYATTA ÇEVRİMDIŞI!

Son on yılda artarak devam eden bir şekilde sosyal medyaya göre hayatımızı şekillendiriyoruz. Sosyal medyanın etkisiyle özgünlükten kopup trend olanın peşinden koşuyor ve yoruluyoruz. Sosyal medyada yaşarken yaşamımızı erteliyoruz. Bir mekanda  siparişlerimiz söylemeden wifi şifresini soruyoruz . Telefonumuzun şarjı bitince hayattan koptuğumuzu düşünüyoruz. Bir değil, iki powerbanklerin ağırlığına hiç aldırış etmeden seyahatler ediyoruz. Yükümüz ağır ama bu fiziksel bir yük değil. Zamanızı sosyal medyada tüketiyoruz. Tanımadığımız insanlarla sosyal medyada arkadaş olmak gerçekten bizi iyi hissettiriyor mu? Tanımadığımız insanları takip ederken kendimizi kaybediyor, kim olduğumuzu bulamıyoruz. Sosyal Medya hesaplarımızı da bir düzenlesek mi, ne dersiniz ? Maillerimizi, gereksiz reklam mesajlarını, asla tanımadığımız ve bize hiçbir katkısı olmayan insanları… Telefonlarımızı günde en az bir kaç saat kenara bırakıp zihinsel yüklerimizden arınsak  mesela? Ohh miss! Okurken bile rahatlamıyor muyuz? 

BİR SÜPER KAHRAMAN DEĞİLİZ!

Elbette ki biricik ve  özeliz. Elbette ki bir zorluğun ardından dimdik duracak kadar güçlüyüz fakat bir süper kahraman değiliz. Her işte başarılı olamayız, olmak zorunda da değiliz. Evimiz mobilya mağazaları gibi de olmak zorunda değil. Kalıplaşmış olan her şeye uyum göstermek zorunda hiç mi hiç değiliz. ”Hala okuyor musun ?” ,  ”Eee okul bitince evlenirsin. ” , ”Terfi almadın mı sen? Bak Ayşe’nin kızı müdür oldu.” gibi toplum dayatmalarını düşünmekten de bir hayli bitap düştük. Artık ayağa kalkalım. Tüm bu düşüncelere hapis olmayalım. Aman bırakalım onu bunu! Kendimiz ne istiyoruz ona bakalım. Evet, işte tam da öyle yaşayalım. 

BİR PENCERE AÇIP KENDİMİZİ KEŞFEDELİM!

Kuru kalabalığın yerini artık kendimize bırakmanın zamanı geldi de geçiyor. Yalnız kalmaktan neden bu kadar çok korkuyoruz. Herkes için zaman yaratıyor ama kendimiz için asla zamanımız yok. Erteliyoruz kendimizi bulmayı. Enerjimiz hep başkaları için. Dur demeyi, hayır demeyi hiç mi hiç bilmiyoruz. Tüketiyoruz, tükeceğimizden daha çok şeye sahip olup kendimizi de tüketiyoruz. Bir pencere açıp kendimize derin derin nefes alalım. Kendimizi dinleyelim. Kendimize ait gerçekten yapmak istediğimiz şeyler için harcayalım enerjimizi, zamanımızı, paramızı. Bu hayat bizim, hayatımızın merkezi olmaktan korkmayalım.

 VE SAHİP OLDUĞUMUZ HER ŞEY  İÇİN ŞANSLIYIZ!

Sahip olmadıklarımıza takılı kalmak yerine sahip olduğumuz ve tam anlamıyla amacı olan her şey için çok şanslıyız.  İyisiyle kötüsüyle her şeyin bizi biz yapan değerler olduğunu unutmayalım ve mutluluğun şükrettikçe çoğalabileceğini, kendimizi mutlu etmek için fazlalıklara ihtiyacımız  olmadığını her fırsatta kendimize hatırlatalım. Minimalist bir yaşamın getirdiği sadeliğin hayatımıza dokunup iyi hissetmeniz dileğiyle. Çok sevin, çok yaşayın, özgün yaşayın.

Yazar: Sena Karaosmanoğlu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.