Kendinize Bir İyilik Yapın

Sizi öz şefkat ile kendinize kucak açmaya davet ediyorum!

“Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor… ” diye kaç papatya yaprağını ziyan ettik, sevgimize karşılık alamadık da suçladık durduk kendimizi. Bahaneler üretip kusurlarımızı en çok eleştiren biz olduk ve sevmedik kendimizi. Evet sevmedik. Hayatımızın merkezinde biz dışında herkes vardı. Herkese kapımız daima açık fakat kendimiz için bir kapımız bile yok. Sevmektense ne kadar çok sevildiğimiz  ile ilgilendik. Öz olanın peşinden hiç mi hiç koşamadık, koşmadık. Boş veremedik hiç elalemi. Elalem hep baş tacımız oldu. Elimizdeki aynayı hep kırdık, aynayı yerden alıp bir kere olsun kim olduğumuzu sorgulamadık. Sevgiyi arayıp durduk, uzun yollarda yürüdük ama hiç yol almadık. Karşımızdakilerden bekledik sevgiyi. Ne kadar çok bekledik sevilmeyi. Sevildiğimiz de de hep yetinemedik yine dövdük dizimizi, bayılırız diz dövmeye.. Sonsuz şefkattimiz  var herkese tek bir kişiye hariç; kendimize. Onu, bunu, şunu değil kendimizi ne kadar seviyoruz? Şefkatimiz herkese bol bol varken kendimiz için neden hep tükenip duruyor? Keşfedelim ama önce öz şefkatimizi diyor ve başlıyorum. Öz şefkat, kendimiz ile dost olma becerisidir. Bir dost gibi kötü de iyi de olsa kendimizi kabul edip kendimizin destekçisi olmak. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Kendi kendimize destek olmak. 

Jack Kornfield, “Şefkatiniz öz-şefkati içermiyorsa eksiktir.”  diyor!

İçimizde bir yerlerde hala sevilmeyi bekleyen bir çocuk var. Hala onay almak, alkışlanmak ve hayran hayran bakışlarla kocaman bir aferin sesini duymak istiyor. Kabul edelim ki hep susturuyoruz o çocuğu; otur bakalım köşede, bekle sıranı. O sıra bir türlü gelmiyor, çocuk sıkıldı, çocuk yoruldu. Herkes için sevgi inşa eden ama kendine bir tuğla sevgi bile taşıyamayan çocuk. İşte o çocuk kendimiziz. İşte öz şefkat burada elinden tutup kaldırıyor o çocuğu, sevgi var senin özünde ve ben seni seviyorum diyor.

Başkalarının eleştirilerinden kaçarken öz eleştirilerimize takılıp düşüyoruz!

Eleştiriler bizi yetersiz hissettirebilir, haklı olabilirler mi diye düşündürebilir, uyku ve yemek yeme sorunlarına sebep olabilir. Hayatımızı o kadar çok başkalarının ağzından çıkacak bir söze göre inşa ediyoruz ki yanlış bir söz işittiğimizde yıkılıp kalıyoruz. Dahası kendimizi suçluyoruz. Eleştirenlerin haklı olduklarına inancımız hep kendimize olan inancımızdan çok daha fazla oluyor. ”Zaten sen neyi başarabilirsin ki” diyoruz kendimize, tek bir başarısızlığımız da   ”Sen kimsin ki”lerle ne de çok incitiyoruz kendimizi. Peki gerçekten de başkalarının eleştirilerinden mi korkuyoruz yoksa öz eleştirilerimizden mi? Doludan kaçarken yağmura yakalanmak gibi hep eleştiriden kaçarken öz eleştiriye takılıp düşmemiz.  

Yanlışlara hiç mi hiç tahammülümüz yok!

Herkesin yanlışlarını halının altına süpürüyor, görmezden geliyoruz, affediyoruz, asla kin tutmuyoruz. Yanlışlara rağmen hala sonsuz şefkatimiz var sevdiklerimize karşı fakat tek bir hatamızda çekiyoruz demir parmaklıkları, “Suçlusun, orada kalacaksın!” diye azarlıyoruz kendimizi. Ağlasak dahi hemen kızıyoruz, ”sulu göz seni buna mı ağlanır?” diyoruz. Ağlanmaz mı peki? İki gün önce ağlayan arkadaşımıza  ”Ağla, ağla açılırsın. ” diye cesaretlendiren sanki biz değilmişiz gibi. 

Mükemmeli ararken kendimizi kaybediyoruz!

Amacımız hep her şeyin en iyisine, en güzeline sahip olmak. Az olanla yetinmiyoruz. Ya hiç ya hep yasamız hep var. Ya mükemmel olacak ya mükemmel olacak. Mükemmele ulaşamayınca dünyamız yıkılıyor. Herkesin mükemmel olduğuna inancımız hep var ama kimsenin pirüpak olmadığına inancımız yok. 

Acımasızız!

En yakın arkadaşımızın kendini kötü hissettiğini ve hiç kimse tarafından sevilmediğini söylediğini düşünelim, bu durumda ona nasıl yardım edebiliriz? Herkesten daha değerli olduğunu, onu sevdiğimizi söyler ve her ne olursa olsun her  zaman yanında olduğumuzu hissettiririz. Aynı durumda kendimiz olduğunda da herkesten çok değerli olduğumuzu, kendimizi sevdiğimizi söyleyip her ne olursa olsun burada olduğumuzu hissettirir miyiz? Kendimize karşı hep acımasızız. Sadece kötü günlerde değil, iyi günlerde de kendimizi tebrik etmekten kaçıyoruz. 

Öz şefkate hoş geldiniz!

Farkında vardığımıza göre, kolları sıvayıp öz şefkati keşfedelim. Öz şefkat bireyin kendine olan öz saygısından farklıdır. Öz saygı başarıya bağlı iyi gün dostumuz iken, öz şefkat iyi-kötü gün fark etmeksizin daima yanıbaşımızda olandır. Koruyan, kollayan hatalarımıza rağmen bize inanandır. Öz şefkat herkese gösterdiğimiz şefkatin kendimiz ile bütünleşmesi öz olanı kabul ediyor olabilmektir. Öz şefkat narsist ve bencil değildir. Benliğin farkında olan ve kusurlarımıza rağmen kendimizi sevme biçimidir. Bir koruyucudur ve iyi hissettirir. Öz şefkat zayıflık ve umursamazlık değil, kendimize sevecenlikle kucak açmaktır, tüm zayıflıklarımıza rağmen güçlü olmamıza olan inancımızdır. 

Öz şefkat sadece ruhumuza değil, bedenimize de iyi gelir!

Yapılan araştırmalar kendimizi eleştirmemizdeki nedenin motive olmamız olduğunu gösteriyor. Kendimize iyi davranırsak bu oyunda galip düşeceğimize inanıyoruz, aslında yapılan araştırma sonuçları tam aksini gösteriyor. Kendimize ne kadar çok eleştiri yaparsak o kadar çok motivasyonumuz düşüyor. Dr. Kristin Neff öz eleştiride devreye giren biyolojik mekanizmayı şöyle açıklıyor: ”Kendimizi eleştirdiğimizde bedenimizin kendini tehlikeden savunma sistemini, sürüngen beyni kullanmaya başlarız. Bu sistem devreye girer çünkü fiziksel bütünlüğümüze tehdit olduğunda adrenalin ve stres hormonu olarak bilinen kortizol salgılarız, savaş veya kaç tepkisine hazırlanırız. Bu sistem bedenimizi hedef alan tehditler için gelişmiştir. Ama modern zamanlarda tehdit genellikle bedenimize değil, benlik algımız. Böylece kendimizle ilgili beğenmediğimiz bir şeyi, bir eksikliğimiz olduğunu düşündüğümüzde, kendimizi tehdit altında hissederiz. Ve soruna saldırırız: Yani kendimize saldırırız. Kendimizi eleştirdiğimizde bu sorun ikiye katlanır çünkü aynı anda hem saldırgan hem de saldırıya uğrayan oluruz. Böylece öz eleştiriyle çok miktarda kortizol salgılarız. Sürekli kendini eleştiren biriyseniz sürekli yüksek düzeyde stresiniz vardır ve sonunda bedeniniz kendini korumak için kendini kapatır ve bütün bu stresle başa çıkabilmek için depresyona girer. Depresyon ise kendimizi kapattığımız ve artık motivasyona giremediğimiz bir ruh halidir. ”

Öz şefkat ile daha çok motive, daha az kaygılı olacağız!

Kendimizi güvende ve iyi hissetmeyi öz şefkat ile sağlayabiliriz. Öz şefkat sayesinde kortizol seviyemiz düşecek, insan ilişkilerinde daha az sorun yaşayacak ve arayıp bulamadığımız mutluluğu özümüzde bulacağız.  

İyi hoş da peki ya biz öz şefkati nasıl kazanacağız? 

Öz şefkatte 3 formülü unutma!

  • SEV KARDEŞİM!

 En iyi arkadaşımıza nasıl davranıyorsak kendimize de öyle davranacağız. 

  • HATASIZ KUL OLMAZ!

  İnsan olduğumuzu, kimsenin hatasız olmadığını, deneyimlerimizin farkında olacağız.

  • İYİ GÜNDE, KÖTÜ GÜNDE! 

Anı yaşamalıyız. Mutluluğu da acıyı da kabul etmeliyiz. O an kötü bir durumla karşılaştığımızda üzüldüğümüzü kabul edip başkalarından beklediğimiz onayı kendimize vermemiz gerekiyor. 

Bugün kendinize bir iyilik yaptınız çünkü bunu hak ediyorsunuz. Öz şefkate kucak açtığınız için teşekkür ederim. Şefkati önce kendinizde sonra da çevrenizde bulmanız dileğiyle. Sevin, ama önce kendinizi! 

 Kaynak:

Yazar: SENA KARAOSMANOĞLU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.