Korkuların Mistik Gücü

-Korku, ona doğru yaklaşırken, yalnızca bir şey hatırlatır: "Beni yok etmek istersen, beni daha çok büyütürsün."-

(Bu yazının okunması yaklaşık 3 dakika sürmektedir)

Geceyi sarhoş eden o derin sessizlik, içimdeki korkularla buluştuğunda, her şeyin başka bir anlam kazandığını fark ettim. Korku, sanki bir canavara dönüşmüş, karanlıkların arasında adımlarımı takip ediyordu. Zihnimdeki o ince ince sızan kaygı, düşüncelerimi esir alırken tüm gücüyle varlığımı sarıyordu. Her adımımda, her nefes alışımda bir gölge gibi peşimi bırakmıyordu. O kadar derindeydi ki korku, sanki yalnızca ben değil, çevremdeki her şey bu duygunun etkisi altındaydı. Sadece ben değil, bu evren de onun içinde dans ediyordu.

Korkularımız, belki de en mistik yaratıklardır. Onlar, içimize girmeden önce var olurlar, bedene dokunmadan önce ruhumuzda gezinen soyut varlıklardır. Korkunun gücü, zihnimizin ve kalbimizin birleşiminde bir araya gelir. Biz onları var etmeyiz, onlar zaten bir yerlerde beklemektedir; en derin köşelerde, en karanlık çukurlarda. O kadar derindir ki, gözlerimizi açtığımızda göremeyiz ama korku, var olduğunda, bizim en derin gerçekliğimize dokunur. Bir tür ilahi bir güç gibidir. Korkular, biz onları yok saymaya çalıştıkça daha da güçlenir; üzerimize çökmeden önce, sanki bize dokunmaya başlarlar.

Bir zamanlar bana anlatılan bir masalda, korkular insanın kalbinde bir ormanın derinliklerinde gizlenirdi. Bu orman, içsel dünyamızın yansımasıydı; karanlık ağaçlarla dolu, sarmaşıkların sardığı bir orman. Masalda, bir genç bir gün bu ormanda kaybolur ve korkusunun peşinden sürüklenir. Korku ona gözükür, ancak genç onunla yüzleşmek yerine kaçmaya başlar. Fakat ne kadar kaçar, o kadar derinlere gider. Korku, ona doğru yaklaşırken, yalnızca bir şey hatırlatır: “Beni yok etmek istersen, beni daha çok büyütürsün.”

İşte korkular, mistik gücünü bu yasadan alır. Onları yok saymak, yok etmek istemek, onları daha büyük yapar. Onlar, aslında bizim yansımalarımızdır. Kendi içsel karanlıklarımızın, bilinçaltımızın ve kaygılarımızın yansımasıdır. Ne kadar onlardan kaçarsak o kadar derine inmek zorunda kalırız. Fakat bir zaman sonra, korkuların bu keskin yüzüyle yüzleşmeye başladığımızda, o kaybolan masal gibi fark ederiz; korku aslında bizi tanımak, bize bir şey öğretmek isteyen bir öğretmendir.

Korkunun gücü, ona korkarak ya da ondan kaçmakla değil, onu kabul etmekle kırılabilir. Onunla göz göze gelmek, her şeyin bilinçli bir şekilde farkına varmak gerekir. Korkunun karanlık kuyusuna düştüğümüzde, bizi korkutan şeylerin, aslında bizi içsel olarak büyütecek olan şeyler olduğunu fark ederiz. O, bizi değiştiren, evrendeki bilinmeyenle yüzleşmemizi sağlayan bir yolculuktur. Korkuyu hissettiğimizde, ona ne kadar yaklaşır, ne kadar “Bu ben miyim?” diye sorarsak o kadar özgürleşiriz. Korkular, üzerimize bir perde gibi çökmek yerine, bir ışık gibi parlamaya başlar. Korkuların ardında saklanan o mistik güç, aslında özgürlüğün anahtarıdır. Korkuyu sadece yaşamak değil, onun içinde kaybolan anlamı görmek gerekir. Bazen, karanlık bir ormanın içinde kaybolmak, bir son değil, bir başlangıçtır.

Selin Çepkinyan

https://pin.it/h4b5Uefs2

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.