Hayata başladığımız andan beri hayatımızı oluşturuyoruz. Aldığımız kararlar, seçtiğimiz yollar ile kendimizi ve hayatımızı şekillendiriyoruz. Herkes bizden mantıklı kararlar almamızı istiyor. Duygularımızla hayatımızı yönlendirmenin zararları hep konuşulmuştur. Peki duygularımızı bu kadar dışlamak doğru mu?
Duygularımız hayatımızın çok büyük bir parçası. Yaşadıklarımız hakkında hissettiklerimizle hayatımızı yönlendirmemiz normal olsa da sadece duygularımızı baz almak bizi tehlikeli yollara sürükleyebiliyor. Ama sırf bu yüzden doğru işleri yaparken duyguları bastırmak gerekli mi? Duyguları yaşamak, göstermek hep güçsüzlük olarak lanse edilse de doğru bir şekilde baş edebilmek hayatımızda gelebileceğimiz en güçlü noktalardan biri. Sürekli aynı konuda baskı görüyoruz. Hissettiğimiz şeylerin yanlış olduğunu duyuyoruz, abarttığımız söyleniyor ya da bazen biz kendimize kuruyoruz bu cümleleri. Ama biz duygularımızla varız, hissettiklerimizle yaşıyoruz. Gülümsediklerimiz, sevdiklerimiz, nefret ettiklerimizle yaşamak zorundayız ve böyle güzeliz.
Kendimizi sınırlandırmakla verdiğimiz zararları görmüyoruz. Duygularımızla baş etmek, kabullenmek yerine onları görmezden gelerek bastırıyoruz. Ama günün sonunda kendimize kalıyoruz ve bizi oluşturan en büyük parçamız duygularımız. İşte o zaman duygularımızla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Kabullenmeyi, baş etmeyi bilmeyen insanlar olarak o duyguları yaşamak bize duygulardan daha korkunç geliyor. Daha da zorlaştırıyoruz hayatı.
Bazen o kadar korkuyoruz ki hissetmekten kaçıyoruz, bastırıyoruz duygularımızı. Bir fanusa koyup kendimizi koruduğumuzu sanıyoruz. Güvende olduğumuzu düşünüyoruz çünkü hissetmemenin verdiği huzur bizi öyle hissettiriyor. Ama hayatımız güvenli olmadığımız yerlerde güzel. Hep iyi hissedemediğimiz için kötüden kaçarken iyiyi de kaçırıyoruz. En iyiye ulaşmak için en kötüyü, başarıya ulaşmak için başarısızlığı göze almalıyız ama bu çok korkutucu. Ama bu korku bizi geri tutmamalı, baş edebilmeli ve yaşayabilmeliyiz. Aksi takdirde yaşamıyoruz, vakit geçiriyoruz sadece. Güvende kalabilmek için kendimizden uzaklaşıyoruz. O kadar uzaklaşıyoruz ki bazen düşüncelerimiz duygularımıza etki edemiyor, o kâbusun içinde debelenip duruyoruz.
Duygularınız kaçabileceğiniz, saklanabileceğiniz şeyler değiller. Kendinizden kaçamazsınız. Onları hissetmeden, “güvende kalarak” güzel bir hayat sürdüremezsiniz. Duygularınız sizi oluşturur. Her gün aynı tebessümle karşılaştığınız o kafes sizi dünyadan korumayacak. Anahtar sizde. Açın kapıyı!
Görsel Kaynak
Görselin tasarımı bana ait.
Yazar: Arzu Şahin