DOMİNO

"Tüm pişmanlıklarım beni şu an olduğum kişi yaptı. Ve ben olduğum insandan bir kere bile pişman olmadım."

(Bu yazının okunması yaklaşık olarak 2 dakika sürmektedir.)
Gözlerimi açtığımda karşımda duruyor günün doğuşu. Mola yerine yaklaştığımızı haber veren sesten ziyade ufuktaki turuncu çizgiye odaklanıyorum. Bir otobüsün içinde olduğumu bırakıyor bir kenara, sanki oraya akıyorum. Saçlarım, bakışlarım akıyor benimle. Ben yaklaştıkça uzaklaşıyorum ondan. Çevremdeki bozkırı görmezden geliyor, bir akıntıya sürükleniyorum. Bütün bir gece uyanık olduğum zamanlar oluyordu, o zaman bir pişmanlıktı günün doğuşu. Uykusuz kalmanın ve gelecek olan yorgunluğun pişmanlığıydı. Şimdi ise bir tesadüf bu manzara. Ben müziği durdurmayı unutmuşum uyuyakalmadan önce. Bu sahneye eşlik eden sözler tesadüften ibaret.
Bir domino taşının bir diğerini itmesi gibi yaşanıyor bu karşılaşmalar. İki bakışın birbirini bulması, rüzgarın saçını yakalaması, başını eve sokar sokmaz yağmurun bastırması… Fakat bazen hiç istemezsin bir bakışa denk gelmeyi ya da rüzgarın saçını dağıtmasını. Kimi zaman tek ihtiyacındır sırılsıklam olmak. Sadece bir kararımın aradan çekilmesiyle hayatımda yaşanmayacak olan olayları, tanışmayacağım insanları, gitmeyeceğim şehirleri düşündükçe uzaklaşıyorum andan. Bir adım geri atıp verilen kararlara göz atmak, peşinde birçok duyguyu getiriyor. Özlem, pişmanlık, öfke… Hepsi karışıyor domino taşlarına. Kendim için konuşmam gerekirse, pişman olmadığım tek bir kararımı hatırlamıyorum. Bir yere giderken kullandığım ulaşım aracından, tercih ettiğim okullara kadar. Hepsinden pişmanlık duydum. Ama hiçbiri uzun sürmedi. Tüm pişmanlıklarım beni şu an olduğum kişi yaptı. Ve ben olduğum insandan bir kere bile pişman olmadım. Özlem duyduğumda, özlenecek anılar yaşadığım için şükrettim. Her öfkelendiğimde daha kolay affetmeyi öğrendim. Kırmızı çizgilerimi kaldırmayı ve kimsenin kendini bana beğendirmek zorunda olmadığını fark ettim. Tüm bunlar, domino taşlarının birbirini devirmesiyle oldu.
Kulağımda çalınan sözlerin sahneye olan uyumu, gözlerimi açtığımda gün doğumuyla karşılaşmam gibi etkiliyor beni. Bir defasında, evden çıkmış ve acele adımlarla metroya doğru yürürken dinlemem gereken şarkıyı bir türlü seçememiştim. Buluşmalara hep geç kaldığımdan, yeni bahaneler bulmakta zorlanıyordum. Bir yandan şarkıları devamlı değiştirirken bir yandan da beni bekleyen insanların aramalarını reddediyordum. Üsküdar’dan Şişhane’ye gidene kadar bir şarkı dinleyememiştim. Metro merdivenlerini çıkarken birazdan ulaşılabilir olmanın getireceği mesaj bildirimlerinin sesi o andan itibaren kulağımdaydı. Fakat ben arkadaşlarımı beklettiğimden değil müzik dinleyemediğimden huzursuz olmuştum. Metronun koridorlarında biraz yavaşlayınca uzaktan gelen melodiyle bunların hepsini unuttum. Çok sevdiğim bir filmin şarkısı, bir sokak müzisyeninin keman yorumuyla kulağıma çalınıyordu. Mucizevi bir olay değildi, hatta abartıyor bile olabilirim. Fakat aklımda yer etmiş olmalı ki şimdi o şarkıyı dinlemek istiyorum.
Gözlerim kapanmak üzere, gün doğumunun artık sona ermesiyle güneş kendini iyice hissettirmeye başladı. Gözlerim, kapalıyken dahi sızlıyor. Perdeyi çektim ve başımı koltuğa yaslayıp domino taşlarının sesini dinledim. Henüz uykuya dalmadan mola yerine gelmiştik. Ceketimi alıp dışarı çıktığımda yanımdaki iki insana sarılmak geldi içimden. Önce uykulu ve yorgun suratlarına sonra güneşe baktım. Beni onlarla tanıştıran pişmanlıklarımı anımsayıp gülümsedim. Bir taş daha devrildi.

Yazar: Neslişah Kahraman

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.