Last Christmas I gave you my heart
But the very next day you gave it away. [George Michael]
Sabah uyandığımızda güne farklı ruh halleri içerisinde başlıyoruz ve bu ruh halleri gün içerisinde değişmeyip sabit bir hal alıyor; hüzünlü, asabi, neşeli, karamsar ve daha pek çoğu. Tabii uyandığımızda bir haber alırsak, iyi ya da kötü bir haber, ruh halimiz dış dünya ile bağ kurmadan, iletişime dahi geçmeye tenezzül etmeden tavrını takınıyor. Ben bugünün açılışını George Michael’ın ölüm haberi ile yaptım ve sonrasında o sabit ruh halimi takınarak gezdim tüm gün. Yaşadığımız, tecrübe ettiğimiz ya da ileride hayatımızda olsun istediğimiz her şeyin bir vadesi var bunu hepimiz biliyoruz. Biliyoruz bilmesine de bunları ne ölçüde kabul ediyoruz; işte bu epey bi karanlık kalmış zihnimizdeki cevaplanmamış sorular köşesinde. 2016’nın son günlerinde, bitmesini dört gözle beklediğimiz bu kaotik yıl Last Christmas diyor bizlere, belki de en kötü yolu seçerek tekrar dinlememizi istiyor bu şarkıyı, öyle yapıyorum Last Xmas dinliyorum.
Sizi bilmem ama 90’lı yılların son yarısına rast gelmiş bir birey olarak benim müzik anlayışım şu süreçte ortaya konan sanat anlayışıyla pek de örtüşmüyor. Eğer müzik denen aracın işlevi benim ruhumu doyurmaksa bu görevini aksatıyor diyebilirim çünkü bugünlerde ruhum çoğu hisse aç! Ama onu doyurmak benim görevim diyorum, 80’li yılları kendime sığınılacak bir liman belleyip orayı gözüme kestiriyorum. Çoğu zaman oraya gidip ruhumu açlıkla savaştığı şu günlerde daha huzurlu bir alana saklayıp onu korumaya çalışıyorum. Belki de bu yüzden George Michael’ın gidişi daha bir derinden yaralıyor beni çünkü çok iyi biliyorum ki; onlar ayrıldıkça aramızdan liman bellediğim yerler de daha bir yaklaşıyor benim hayat sahama ve sıradanlaşıyor oraya gitmemi zor kılarak.
David Bowie, Leonard Cohen, Queen, Modern Talking, U2, Rick Springfield, Prince ve daha fazlası hepimizin playlistlerinde replay düğmesi ile tanışmış eserlerin sahipleridir diye düşünmekteyim. “Wake me up before you go” tadında bir şarkıydı belki de eksik kalan bir yerlerde. Bu yüzden çoğu kez geçmişe dönüp eksiklerimi tamamlama görevini bu eserlere pay ediyorum. Çocuk günlerimde de kulağıma çalınan sözler olduğu için mi bende bu kadar onarıcı etkileri vardır inanın bilemiyorum.
2016 kendine yakışır bir uğurlama yapalım diye ardından hüzne boğuyor bizleri son günlerde. Bir bir alıyor anılarımızı ve beraberinde götürüyor unutup belki de ziyaret dahi etmeyeceğimiz yerlere. George Michael için Last Christmas diye belki de bizim için de bir şeyler son bulur diyorum, umuyorum. Hüzün son olsun, umutsuzluk çalmasın bir daha kapımızı, son olsun bizleri kahreden haberler ama yeni bir ışık görelim bu yılda. Bize ileriyi gösteren, hiç de zayıf olmayan, ümidimize ümit katan, umudumuzu tekrar canlandıran bir ışık. Peşinden gittiğimize değsin. Hoş gel 2017!
YAZAR: Seda CAN
TPÖÇG Blog Yazarı | Bilkent Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi