Bir Devrim Rüzgarı

Savrula savrula belki de tüm bedeninle, ruhunla kendi içine çarpa çarpa görüyorsun. Ne yöne savrulursa savrulsun o hep orada olacaktı. Olduğu gibi, yeterli, kabullenmiş.

(Bu yazının okunma süresi yaklaşık 3 dakika sürmektedir.)

Gecenin son demleri, sabahın ilk ışıklarıydı. Hayatın tüm renklerini üzerinde toplayan, bir sağa bir sola savrulan rüzgar gülü misali.. Biliyordu, kaçtıkça daha çok yaklaşıyordu. Yalnızlığının derin esintisindeki soğukluğunu güneşin ilk ışıkları ısıtıyordu. Korkuyordu bazen sevmekten, sevilmekten, mutluluktan.. Ya ne olduğunu bu zamana kadar öğrenememişti, ya da hep bir bedelle bitmişti. Öyle dirençliydi ki, kendi zincirlerine vurulduğunu göremiyordu. Her gün yeni bir halka eklenmişti. Acıyı sevmiş, öylece alıştırılmıştı zamanında. Öyle yorgundu ki, o bile güzeldi. Bazense uzak, soğuk ve ürkekti.. Oysa herkesten ne kadar farklı, ne kadar da aynıydı. Bakmaktan korkarken kendini görmeye zorladı. Acı tüm bedenini sardıkça o daha sert esiyordu. Kanattığına emin olana kadar.. 

Savrula savrula belki de tüm bedeninle, ruhunla kendi içine çarpa çarpa görüyorsun. Her şey diyemem ama çoğu şey kendinle ilgili. Bu yüzdendi bütün susuşlar, bu yüzdendi bütün kaçışlar. Belki acımasızca suçladın kendini, kimseyi suçlamadığın kadar. Fütursuzca yargıladın, tek tek yapıştırdın sıfatları üzerine. Pişman da oldun kimi zaman, yaptıklarından veyahut kaçtıklarından. Sen hariç herkes en iyisini hak ediyor, sen hariç herkes sevilmeye ve takdire değer oluyordu. Önce onları memnun ettin, kaoslarının ortasında sıkışıp kaldın. Sanmasınlar ki gözünü, kulağını, ağzını kapadın diye ya da hepsini onların istekleri doğrultusunda açtın diye memnunsun. Oysa sen buna mecburdun. Onlar hep kendilerini duydular, sen de onları. Birilerine kendinden geçip gittikçe, içindeki yalnız kaldı. Korkuların tutsaklığı, ağır adımların yorgunluğu ve bir adet sen. Her şeyin basbayağı farkında olmanın verdiği ağırlıkla gözlerin uzaklara dalıp gidiyordu. Soruyorum, ilk kim terk etti? Kim bu kadar cezalandırdı seni? 

Bir kuş uçtu üzerinden. Kanatları özgürlüğe açılırcasına rüzgar gülünün başını döndürüyordu. Hatırlatmak istiyordu sanki bir şeyleri. Acı, öfke, sevgi, şefkat, umut, güven ve huzur… Hepsi ondaydı, o rengarenk yapraklarındaydı. Bu yüzdendi dikileceği her yere olan korkusuzluğu. Ne yöne savrulursa savrulsun o hep orada olacaktı. Olduğu gibi, yeterli, kabullenmiş.. Her şey rüzgarının ardında kalacak, elbet bir gün sona erecekti. Zaman gelecek, dalından yaprağından parçalar kopacaktı; zaman gelecek, kopan her bir parçasına iyi kilerle veda edip büyümeye doğru uzanacaktı. Hayat böyleydi.“Yaşamak, acı çekmektir. Hayatta kalmak ise, bu acıda bir anlam bulmaktır.” diyen Nietzsche, ne kadar haklıydı? 

Şimdi birkaç dakika dur ve sadece sor: 

Ben kimim? Neden buradayım? 

Aldığın cevap belki tek kelime belki sadece bir his. Şimdi onu iyice sahiplendiğinden emin olarak, yıllarca oradan oraya savurduğun kendini al ve hayata koyulmaya başla. Çünkü bu bir devrim rüzgarıdır.

Yazar: Ceren Bayram

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.