
(Bu yazının okunması yaklaşık 3 dakika sürmektedir.)
Şimdi uzanmış, ay ışığının önce penceremin önündeki ağacın yapraklarına sonra pencere camımdan başımı yasladığım duvara uğramasını izliyorum. Senin ne ayla ne ağaçla ne de bu duvarla bir alakan olmasına rağmen aklıma geliyorsun. Öncelikle hoş geldin. Neydi canım o, bir zamanlar her aşkı unutma çabaları, isimleri defterlerden silmek. Büyüdüğümden mi yorgunluğumdan mı bilmem ama hatıraları mesele etmiyorum artık. Gel istediğin kadar kal burada, hiç gocunmam. Yalnız birkaç şey var aklımı kurcalayan. Belki uykularımı değil ama ineceğim durağı kaçırmama sebep olan. Sana da sormadan edemeyeceğim hazır gelmişken.
Aşk tesadüfleri mi sever sahiden? Bir ayaküstü sohbetinden ötesi olmaz mı aşkta? Daha açık olacağım. Kim bilir kaç kere aynı yerlerden birkaç dakika aralıklarla geçtik. Kim bilir aynı mekanın aynı masasında farklı zamanlarda oturduk. Hatta aynı melodilerde doldu gözlerimiz, bilemeyiz. Böyle tam kesişecek gibi oldu yollarımız ama ya sana çok önemli bir telefon geldi ya da ben her zamanki gibi geç kaldım bir yerlere.
Bizi birbirine yaklaştıran bunca tesadüf sonunda aynı masaya oturttu bizi bir bahar akşamında. O gün bizim ilk karşılaşmamız değildi, adım gibi eminim. Sen bana kendini tanıtırken ben bunların hepsini çoktan biliyormuş gibiydim. Sanki bir hatırlatmaydı tüm o söylediklerin. Yaşarken farkına varmadığımız tüm o tesadüflerin anlam bulduğu yer o masaydı. O saatten sonra hiçbir rastlantı iki yabancı arasında gerçekleşmeyecekti. Aşk sevdi bu karşılaşmaları, bir kahve molası uzunluğundaki görüşmeleri. Ama aşka sevdiremedik şöyle saatlerce karşılıklı sohbet etmeyi. Bizim hikayemizde aşk sadece tesadüfleri sevdi. Ona alışkanlıkları sevdiremedik. Üzücü olan kısım benim tesadüflere alışmamla başladı. O sıkıcı yoğunluğun arasında bir nefes alır gibi yapılan konuşmalara alıştım. Sonra tesadüfler terk etti bizi. Aşk da aldı başını gitti. Gülümseyerek hatırladığım bir karşılaşmaya döndü hikaye.
Aşkın tesadüfle olan bu samimiyetini fark ettikten sonra “sevmek” diye bir şey keşfettim. Aşk öyle aniden gelip yerleşirken insanın içine, sevmek zaten içinden geliyordu insanın. Aşk bir yerden sonra acıtıyorsa insanı, sevmek iyileştiriyordu kanayan yarayı. Aşk, doldukça boşalan o karışık havuz problemlerini çözmek gibiyken, sevmek 1’den 9’a saymak kadar basitti. Sevmek üzmedi hiçbir zaman da aşkın bir izi kaldı yatağımdaki nemde. Geldiğine bin pişmansın şimdi biliyorum. Özür dilemek için geldiysen hiç zahmet etme, senden habersiz affettim seni. Senin adına kurdum keşke ile başlayan pişmanlık cümlelerini. Kendi adıma da sergiledim dik duruşumu karşında ezilmemek için. Bilirsin, öyle kolay yenilmem sana.
Bana seni hatırlatan bu ay ışığı sana kimi hatırlatıyor bilmiyorum. Bir zamanlar hak ettiğime emin olduğum sevgiyi şimdi bir başkasına yakıştırdığını bilmek de pek mutlu etmiyor beni. Yine de seni durmadan affediyor, aklıma her düştüğünde yüzüme bir tebessüm konmasına izin veriyorum. Şimdi seni ay ışığıyla yalnız bırakıp uykuma geri dönüyorum. Bir gidişini daha görmek istemiyorum, sessizce ayrıl buradan. Hem kim bilir, belki rüyalarımda karşıma çıkarsın. Ah ne güzel bir tesadüf olur!
Yazar: Neslişah Kahraman