
Çok uzun zamandır aklımda olan bu konuyu Dünya Engelliler Günü’nde (3 Aralık) yazıyor olmaktan büyük mutluluk duyduğumu belirterek başlayayım. Konuyla ilgili araştırma yaparken çok güzel bir açıklamaya rastladım. Hemen hemen herkes duymuştur: “Çocuklu yolcularımızın önce kendi maskelerini, sonra çocuklarının maskelerini takmaları gerekmektedir.” Ben bugün engelli çocukların ebeveynlerinin (özellikle annelerinin çünkü araştırmalar annelerin babalara göre daha fazla stres yaşadığını gösteriyor) psikolojik durumundan bahsedecek olsam da bu cümleyi her ebeveynin hayatının “motto”su yapması gerektiğini düşünüyorum. Modern çağın ebeveynlik modalarından biri de çocuğu hayatın merkezine koyup bütün işini, hobini, eğlenceni çocuğun hayat akışına göre şekillendirmek; ortaya çıkan “şımarık” çocuğa da “özgüvenli” çocuk demek. Tükenmiş anneler babalar çocuklarının isteklerini yerine getirmeye çalışırken ne kendilerine faydalı olabiliyorlar ne de çocuklarına. O yüzden anneler babalar; önce kendi maskenizi takın, emin olun sonra çocuğunuzun maskesini daha rahat takacaksınız!
Peki kronik, psikolojik hastalığa sahip çocukların ebeveynleri ne yapmalı? Araştırmalar gösteriyor ki engelli çocuklara sahip annelerin depresyon, anksiyete riski daha fazla ve yaşam kaliteleri olumsuz şekilde etkileniyor. Ebeveynler yine maskeyi önce kendilerine takıp bu durumla yüzleşmek zorundalar, eğer çocuklarına faydalı olmak istiyorlarsa. Bu durumu reddetmek, bastırmak belki psikolojik bir savunma mekanizması ama sadece tedaviyi geciktirmeye yol açıyor. Farklı doktorlardan görüş alma özgürlüğüne tabi ki sahipsiniz ama gerektiğinde zor da olsa bu durumla yüzleşin ki çocuğunuza fayda sağlayabilesiniz. American Psychological Association kısa bir internet yazısında; durumu kabullenip tedavi aksiyonuna geçen kanserli çocukların anne babalarının, hastalığı reddeden anne babalara göre çok daha az endişe ve depresyon belirtisi gösterdiğinden bahsediyor. Ayrıca bazı ebeveynlerin, çocukların hastalığı ortaya çıktıktan sonra fazla korumacı (dışarı çıkmasına izin vermeme, fiziksel aktiviteleri kısıtlama vb.) tutumlar gösterdiğinden, bazı ebeveynlerin de tutumlarını aşırı hoşgörü göstererek (geç saatlere kadar uyumasına izin vermek, sık sık zararlı atıştırmalıklar vermek vb.) değiştirdiğinden bahsediyor. En doğrusunun çocuğun rutinini korumak ve kuralları bozmadan eski aile düzenine olabildiğince devam etmek olduğunun altını çiziyor. Çocuklara hastalıkları hakkında bilgi verip vermemek ya da bu konu hakkında nasıl konuşmak gerektiği de üzerinde durdukları bir başka konu. Araştırmacılar bu noktada çocuğa yaşına uygun bilgilerin verilmesi gerektiğini savunuyor. Çocuktan hastalığı saklamak, doktora gidildiğinde ya da tedavi uygulanırken çocuğun endişelenmesine yol açabilir ama fazla ayrıntı vermenin de bir gereği yok.
Not: Daha fazla bilgi için kaynak linki aşağıda.
http://www.apa.org/helpcenter/chronic-illness-child.aspx
YAZAR: İrem Kıllı