(Bu yazının okunma süresi yaklaşık 4 dakikadır.)
“…-Mişli geçmiş çöker üstüme
İstesem de bugünü hiç yaşayamam
…İstesem de dünü sana yaşatamam”
(Redd- Sevmeden Geçer Zaman)
Biliyor musun, boşluklar sonsuzluğu tekrar ele geçirebilirler.
Korkmuştun, biliyorum. Belki de hala korkuyorsun. Anlattıkça eskittiğin anılarından, bir gün onları unutacak, en çok da asla tekrar yaşayamayacak olmandan. Bir gün her şeyi bırakıp gitmek isteyeceğinden. Ama işte, sen bavul toplamayı sevmezsin. Bavulsuz da gidemezsin.
Kabuslarından uyanman çok uzun sürerdi. Bütün gece, sanki ateşli bir hastalığın varmış gibi kıvranır, gerçekliğin dingin havasına gözlerini açtığındaysa hiçbirini hatırlamazdın onların. O gece farklıydı. Uyuşuk bir acı, sana uyanmanı söylemişti. Kalkmış ve hatırlamıştın. Belki de en çok unutmak istediğin ama hatırasından bir türlü vazgeçemediğin o şeyi hatırlamıştın. Sen uyanır uyanmaz varlığı bir anda silinivermişti. Koca bir boşluktan ibaretti ev. Boşluklar, sonsuzluğu ele geçirebilirdi.
Zamanı ölçecek bir şeyin var mıydı? Sonsuz bir akışkanlık. Bazen onun eskiden var olduğunu, bazen de şimdi yok olduğunu unutmak gibi. Sıfır ve bir. İkisi de zamanın göreliliğinde kazandıkları, inanılmaz boğucu bir hisse sahipti. Ve boğulmak sonsuz bir şeydi. Ciğerlerin sonsuza dek küçülen ama asla yok olmayan bir balon gibi, patlayacağı günü hayal ediyordu. Peki boğazındaki eller senin miydi, benim mi?
Önceden kaybettiğin bir şeyi tekrar bulmak için çok çaba harcamış, ama asla aynı hissetmemiştin. Belki de asıl korkman gereken buydu. Geçmiş, evrenlerin birinde hala yaşanıyordu, orada güzeldi, şimdiye ait değildi. Ve sen, ne kadar aksini iddia etsen de geçmişe değil; şimdiye, tam şu ana aittin. İstediğin zaman anılar yaratabilirdin ve yutabilirdin. Hatta kusabilirdin de. İşte şimdi ben bu yolda yalnız yürüyorum. Ya da kafamın içindeki senle.
Eve dönüş yollarını aşmıştım. Ya da kendime dönüş yollarını. Geçmiş, şimdi, gelecek…Hepsi yalnız bir kurgudan ibaretti. Sen yaşıyordun ve ben en çok seni unutmak istiyordum.
“Korkuyorum senden.” demiştin. “Ancak kendime yaklaşabildiğim kadar yaklaşabilirim sana.” Aramızda koca bir boşluk vardı. Bu bir sondu, değil mi? Ben hep bir başlangıç ya da bir son istiyordum. Senin için ikisi de aynı kapıya çıkıyordu. O çıkışta ben yoktum. Sen hiç içinde olmadığın şehrin içinde yankılanan seslerini dinliyordun. Ben ise bu resitaldeki bir şarkıcıydım. Aramızdaki boşluk giderek arttı. Ve kapının çarpma sesi.
Boşluklar, sonsuzluğu tekrar ele geçirmişti. Ama işte, senin için başka bir sır: Sonsuzluk bir yerde tükenebilir. Ben tükettim.
Yazar: Hatice Ceren Tırış