
Hepimiz Alice ile beraber; frak giyen, saati olan, konuşan, güzel kulaklarından ve ince bıyıklarından övgüyle söz eden, geç kalan hem de çok geç kalan beyaz tavşanın peşine takılıp onun bulduğu anahtarla hepsi farklı boyutlarda olan kapıları açmayı deneyip harikalar diyarında bir maceraya başlamışızdır. Eğer bu maceraya yelken açmamışsanız sudaki fareye, damlaya damlaya ördek gölü olan Alice’in gözyaşlarına, mantar üzerinde nargile içen tırtıla, şiddetli geçimlilikle yaşamını sürdüren düşese, herkese deli deyip sırıtması tüyler ürperten Cheshire kedisine, çay saatini bekleyen ve bomboş masalarında yer olmadığını iddia eden şapkacısına, mart tavşanına, fındık faresine, yalancı kaplumbağaya, kupa kraliçesine ve iskambil kağıtlarına hayli yabancısınız demektir. Alice’i inceledikçe macerasına daha fazla yabancı olduğumuzu anlayacağız. Alice Harikalar Diyarında, Charles Lutwidge Dodgson tarafından Lewis Carroll takma adıyla kaleme alınmıştır. Carroll’ın, o dönemde Oxford dekanı Canon Henry George Liddell’in üç kızından biri olan on yaşındaki Alice Pleasence Liddell’ı eğlendirmek için Thames Nehri üzerindeki kayık gezintilerinde anlattığı öykülerin derlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Alice Harikalar Diyarı kitabı basımından bu yana sinema, tiyatro, opera, bale, TV yapımları, bilgisayar oyunu gibi çok farklı ortamlara uyarlanmış, sanatın neredeyse her türünde yüzlerce yapıtı etkilemiş, bir o kadar yapıtta da kendisine atıfta bulunulmuştur. Alice pek çok eleştirmen tarafından farklı okuma süreçlerinden geçirilmiş, yapıtın ‘ne anlama geldiği’ üzerine çok sayıda kitap ve makale yazılmıştır. Alice Harikalar Diyarında, Viktorya Dönemi çocuklarını dini ve eğitimci kitaplara mahkum eden anlayışa karşı çıkan ilk ve en önemli eserlerden biri olmuştur. Carroll’un Alice’i Victorya Dönemi aristokratlarının şekilciliğini, dönemin değerlerini, çocuklara bakış açılarını, eğitim anlayışını ve İngiltere’nin sömürgeciliğini eleştirir. Fransızca’ya, klasik dillere, matematiğe ve tarihe göndermelerde bulunur. Alice’in gereğinden fazla büyüyüp küçülmesi, zaman ve mekan algısının çarpıklaşması yaşanılan makropsi (cisimleri olduğundan daha büyük görme), mikropsi (cisimleri olduğundan daha küçük görme), telopsi (cisimler olduğundan daha uzak görme) ve pelopsi (cisimleri olduğundan daha yakın görme) sendromlarına benzerliği ile alice harikalar diyarında sendromu (Alice In Wonderland Syndrome/AIWS) olarak literatürde yerini bulur. Bu sendrom genellikle çocuklarda görülmesine ve geç ergenlik döneminde son bulmasına rağmen ileri yaşlarda da görülen veya devam eden nörolojik bir durumdur. Kesin nedeni tam bilinememekle birlikte migren, beyin tümörü, temporal lob epilepsisi, epstein-barr virüsü, baskın olmayan korteks lezyonları, retina hasarı ve halüsinojenik ilaç kullanımında gözlenmektedir. Sendrom atakları kısa süreli yaşanır ve şuur korunur. Görsel semptom sonrası baş, göz ve gövdede karşı tarafa dönme şeklinde motor bulgulara rastlanabilir. Göz açıkken kaybolur ve göz kapanmadan 1-20 sn sonra tekrar karanlık ile artar. Owen Pickrell rahatsızlık belirtilerinin gece ortaya çıktığını uyumadan önce ışık ve sesin azalmasıyla ya da uyuma sürecinde olan beynin içindeki kimyasal değişimlerin AIWS ortaya çıkmasına sebep olabileceğini ileri sürer. Ayrıca algıdaki büyüme ve küçülme migren öncesi görsel bir uyarı niteliği taşıyabilir. Dodgson’un migrenden şikayetçi olduğu bilinmekle beraber adına can verdiği sendroma da sahipti. Gördüklerini gerçeklik ve hayal gücüyle harmanlayan Dodgson tüm bunların yanı sıra Alice ile büyümenin yarattığı karmaşaya, boyut ve kimlik değiştirmeye, kişinin kendiyle uzlaşmasına, cinselliğe, ölüme, kimlik bunalımına ve bireyselleşmeye değinmiştir. Jung büyümeye, “Bireyselleşme, bilinç düzeyinde bulunanların bilinçaltında bulunanlar ile bütünleşmesidir.” yorumunda bulunmuştur. Alice’in eve nasıl döneceğini düşünmeden beyaz tavşanı takip etmesi terk edilme ve aileden ayrılma- yetişkinliğe geçiş için gerekli bir koşulu simgeler. Jung’un bireyselleşmesinde olgunlaşmak için çocuk bilinçaltının olumlu ve olumsuz yönleriyle yüzleşmelidir. Alice’in tavşan deliğine girmesi onun bilinçaltını temsil eder. Alice içine girdiği bu farklı dünyada çeşitli sorunlar ve sınavlarla karşılaşır. Bu diyardaki kişilerle sürekli bir çatışma halindedir. Harikalar diyarındaki kişiler Alice’in kendi kişiliğinde var olduğunu kabul etmediği ve eleştirilmeye yönelik huy, davranış ve sıfatların temsilleridir. Örneğin, Düşes’in “Pek de bir şey bilmiyorsun sen” sözünü kaba bulan Alice kimliğini sorgularken aynı şeyi arkadaşı Mabel için düşünmüştür. Düşes’in kaba bulduğu davranışı kendi kişiliğinde görülür. Temsillerle çatışma yaşayan Alice bireyselleşme yolunda kendisiyle yüzleşmekte, kendini tanımakta ve olgunlaşma yolunda ilerlemeye başlamaktadır. Bu yüzleşmelere geldiği dünyada öğrendiği bilgilerle tepki verir fakat bu bilgilerin ve bu bilgiler çerçevesinde oluşturduğu kişiliğin işe yaramadığını gördükçe sarsılır. İlk sarsılma anı kendi gözyaşından oluşan gölde boğulma tehlikesi geçirdiğini andır. Harikalar diyarında karşılaştığı kişiler tanıdığı ve bildiği kimselerden çok farklıdır. Onlarla iletişim kurmakta zorluk çeker, karmaşık bir şekilde konuşup Alice’in aklını daha fazla karıştırırlar veya olmayan yeni kelimeler türetirler. Davranışları da Alice’in gördüklerinden ve ona öğretilenlerden çok farklıdır. Alice bu diyardaki kişilerle her karşılaşmasında öğrendiği tüm kuralların yıkıldığını görür, onlar burada geçerli değildir. Alice burada yeni şeyler öğrenir ve öğrendikleriyle kendisi hakkında kalıplaştırdığı fikirleri zayıflar. Bilgilerinden ve kişiliğinden şüphe etmeye başlar, şüphesi arttıkça bunlara daha çok sarılır. Fakat yaşadığı tüm gariplikler karşısında direnci azalır, değişir. Alice’in kimlik bunalımının fiziksel göstergesi, boyutlarında sürekli olan değişimlerdir. Alice bu değişimlerle karşılaştığında şaşkınlaşır, kimlik konusunda da kafası karışıktır. Tırtılla konuşmasında bu ikisine de değinilir. Tırtıl ona mantarın bir yanından yerse büyüyeceğini, diğer yanından yerse küçüleceğini söyler ve bu sayede kontrol Alice’in eline geçer. Kim olduğunu sorduğunda ise “Korkarım ki açıklayamam efendim çünkü ben bile kim olduğumu anlayamıyorum.” diye cevap verir. Yalancı kaplumbağa ondan kendini tanıtmasını istediğinde “Size maceralarımı anlatabilirim ancak bu sabahtan başlayarak. Düne dönmenin hiçbir faydası yok çünkü dün ben bambaşka bir kişiydim.” şeklinde açıklaması bunun destekleyicisidir. Serüvenin başından itibaren ona ismiyle hitap edilmez. Alice tavşan için Marry Ann, güvercin için yılan, kupa kral ve kraliçe için ise yalnızca bir çocuktur. En son bölümde ilk kez tavşan tarafından adıyla seslenilir. Duruşmada kendiliğinden büyümeye başlaması ve bu dünyayı bütünüyle reddetmesi Jung’un bireyleşme adını verdiği psikolojik büyümeyi simgeler. Alice burada bütünleşmiş birey olma yolunda büyük bir başarı elde etmiştir. Eski kimliği ölür, kendini tanımasıyla yeni kimliğe geçiş gerçekleşir. Bu çocukluktan yetişkinliğe geçiş evresidir. Alice kalıp bilgilerin egemen olduğu ve her şeyin sistemle öğretildiği dünyaya gözlerini açar.
Kaynakça
DEMİRKOL Nihal, İngiliz Roman Geleneğinde Çocuk Edebiyatının Gelişimi: Arketipçi Eleştiri Kuramına Göre Alice Harikalar Diyarında, Define Adası, Orman Kitabı Eserlerinin İncelenmesiKUMCU Alper, Alice Çeviri Diyarında: Kültürel Motifler Açısından Karşılaştırılmalı Bir Çeviri Eleştirisi
Yazar: Tuğçe Ünalmış