(Bu yazının okunma süresi yaklaşık olarak 3 dakika sürmektedir.)
Son birkaç zamandır kendimi tanıyamıyorum. Yıllarca içinde yaşadığım, 1-2 yıl öncesine kadar çok iyi tanıdığımı sandığım şu et parçasının içinde bir şeyler değişiyor ve bunun kimi zaman ben bile farkına varmıyorum. Eski değer yargılarım değişiyor, keyif almayacağımı düşündüğüm ortamlarda çok eğleniyorum, asla bir arada olamayacağımı sandığım ve hayata yaklaşımları benimkinden farklı olan kişiler her şeyimi paylaşabildiğim insanlara dönüşüyor, eskiden beri yakın olduğum arkadaşlarımla daha da yakınlaşıyoruz, önceden söylemeye çekineceğim şeyleri rahatlıkla ifade edebiliyorum. Hatta şu kadar söyleyeyim eskiden annemin kızdığım kararlarına bile hak vermeye başladım.
Büyümekte olan, yaptığı her hareketle beni hem şaşırtan hem de kendine hayran bırakan bu mahlukun ne zaman ne yapacağını, hangi olaylara nasıl tepkiler vereceğini tam anlamıyla kestirememek ise hayatta bilinmez olan çoğu şeyin korkuttuğu kadar korkutuyor beni. Aslında hayatı biraz savruk ve içinden geldiği gibi yaşayan bu varlık, nasıl içten içe bu denli temkinli ve dikkatli olabiliyordu; o, birçok kez darbe almış olmasına rağmen sapasağlam kalan kalbini nasıl hala son derece kırılgan sanıp onu korumak için bu kadar çaba sarf edebiliyordu? Üşeniyordur belki de bir yara daha alıp sonrasında iyileşmek için uğraşmaya. Gerçekten bilemiyorum, Sezen Aksu’nun “kendime yıldızlardan daha uzaktım” dediği yerdeyim sanırım. (Spesifik bir konum isterseniz 20’ler ve çevresini göstermek yanlış olmaz diye düşünüyorum.)
Artık kendimi tanıyamıyorum çünkü ben galiba büyüdüm. Kimse büyüyünce ne olacaksın diye sormuyor artık, yaptığım hatalar pek görmezden de gelinmiyor, sonuçlarına katlanıyorum hepsinin. Bir kere daha düşme tehlikesinin her zaman olduğunu bilmeme rağmen o kadar tasasız ve düşmeyeceğime emin bir şekilde eğlenip mutlu olabilecek miyim, ne ara bu hale geldim, ne ara büyüdüm ben de bilmiyorum. Küçükken gözüme çok hoş, özgür, dertsiz, düşünmeden ve kimseye sormadan her istediğimi yapabileceğimi sandığım bu “büyük olmak” kavramı neden beklentilerimi karşılamıyor? Neden her şeyi düşünüp planlamam lazım? Şimdi dönüp baktığımda “büyük olmak” kavramına en yakın olduğum zamanın küçükken olduğunu fark ediyorum ve neden büyümek istediğimi söylediğimde hiç acele etme sonra bugünlerini ararsın dediklerini daha iyi anlıyorum. Belki de hepimiz aynı büyüklük hayallerini kurmuş ve günün sonunda elimizde aynı hayal kırıklıklarıyla beklentilerimizi karşılamayan yetişkinler dünyasına geçmişizdir. O “büyümek için acele etme” lafı da sadece bize değil kendi çocukluk hallerine de verdikleri bir tavsiyedir belki.
Yaşım arttıkça, ben büyüdükçe, günler amansızca geçmeye devam ettikçe sanki çocukluğumdan da gittikçe uzaklaşıyormuşum gibi hissediyorum. Ve bazen öyle anlar oluyor ki ben o küçük kızı çok özlüyorum. Düşünüyorum arada, o hayal kırıklığına uğratmaya çok korktuğum ve benimle gurur duymasını istediğim küçük kız şu anki beni tanısa nasıl olurdu diye. Sever miydi beni? Çikolatasından bir parça verir miydi? Arkadaş olur muydu benimle? Kokulu silgisini, boyama yaparken en sevdiği kalemini paylaşır mıydı acaba? Bana, gelecekteki haline, bakarken gözlerinin içi parlar mıydı? Benimleyken babasının omuzlarındaki kadar mutlu ve güvende hisseder miydi kendini? Şu anki “ben” i çok iyi tanıdığımı henüz söyleyemesem de bu sorulara hala büyük çoğunlukla “evet” diyebilmek beni oldukça mutlu ediyor ve içimi rahatlatıyor doğrusu. Demek ki temelde çok da değişmemişim; tanıdıkça daha iyi anlaşır, daha da çok severim kendimi.
Ne de olsa 20’ler bu demek değil mi? Batıp çıkarak yeni tecrübeler kazanmak, kendini daha iyi tanımak, bir gece kimse duymasın diye sessiz sessiz ağlayıp kendine sözler vermek, sonraki gün o gece verdiğin sözleri tutmak için yeniden ayağa kalkıp kendin için adımlar atmak… Kendi içimizde bir şeyleri farkına varıp gerekirse zor yollardan geçerek o çocuğu yeniden büyütmek… (Sezen Aksu’nun bu kızı yeniden büyütmeliyim kor ateşlerde yürütmeliyim sözüne atıfta bulunarak…)
Büyüme süreci her ne kadar sancılı olsa da kimi zaman da çocukluk halimizi kıskandıracak derecede eğlenceli olduğunu, parka gitmektense gelip bizimle takılmayı ne kadar çok isteyeceğini, anne babası izin vermeyince de ne kadar üzüleceğini unutmayalım. Sonunda daha gelişmiş biri olarak yeniden doğacağımız bu sürecin de her şey gibi elbet bir gün geçeceğini hatırlatıp iyisiyle kötüsüyle tadını çıkarmanızı diler, ileride bizi bekleyen harikulade şeylerin umuduyla hepinizi selamlarım.
İrem Şentürk
https://www.instagram.com/p/CtepDE2oVUt/?igsh=MTNsemNhYzF0c3Uybw==