Zamansız Zamanlardan Notlar

Ne zaman kendimi bir çıkmazda ve insanca bir incelikte hissetsem doğaya döndüm ve bir ağacın kovuğunda yerimin olduğunu düşündüm.

(Bu yazının okunma süresi yaklaşık olarak 3 dakika sürmektedir.)

Ne acı, insana yazdıran asıl şeyin bedeninde taşıdığı boşluklar olması.

Oysa ben bir denizdim, dalgaları olan

Sen ise dalgalarımla başa çıkamayacak bir gemi

Ben kapağı olmayan bir kitaptım

Sen, saklı bir kasa

Bu hikâye baştan sona trajediydi

Ben bir trajediydim

Seninle inişlerde ve çıkışlarda birlikte olacağımı ummam tam bir trajediydi

Kalbimi yeniden keşfediyordum; olamadıklarıyla, saçmalıklarıyla ve acılarıyla.

Yaşamak istiyorsam biraz da burulmalıyım oysaki. Biraz kırılmalı, yollardan dönmeli ve geceleyin de sabahın özlemini çekebilmeliyim. İnsanca yaşamak istiyorsam yani, insan olduğumu kabul etmeliyim. İnce bir deriden, insana özgü eksikliklerden hallice olduğumu bilmeliyim.

Ne zaman kendimi bir çıkmazda ve insanca bir incelikte hissetsem doğaya döndüm ve bir ağacın kovuğunda yerimin olduğunu düşündüm.

İçimde çiseleyen yağmura hâlâ sevinen bir parça var 

Baksana parçalarım dökülüyor toprağa 

Ama bir tohum tanesi gibi yeşermiyor ardımdan

Kendime doğru yolculuğa çıktım bugün. Baktım odalar bomboş, havada ise nergis kokusu. Nergis kokusunun ne anlama geldiğini tenhadaki bir insan bilir, yorgunluğundan yorulmuş bir insan da bilir ama siz bilir misiniz, bilmem. Ömrü boyunca bir kere kalbinden kıyıya dalgalar vurmamış biri anlayamaz bu yazılanları. 

Boya kalemlerimin ucunu açmadığımı, fırçalarımı yıkamadığımı fark ettim. Aslında çoğu şeyi de yapmak istemiyordum. Bir valiz hazırlamak, dostlarla birkaç günlüğüne şehir dışına çıkmak bile gözümde büyüyordu. En çok da bir valiz hazırlamak sanırım. Bir kutuya bir şeyleri sığdırmaya çalışmayı istemiyordum.

Görünenin ardına bak.

Ruhum bazen felç geçiriyor, hiçbir şey olmamışken. Bir şey olsa belki geçirmez. Öylesine koşturmalar, varışlar, oluşlar hasta eder bizi. Öylesine bir dünyada öylesine bir yaşantı… Ardında da görevler… Ayaklar utanmaz gibi adım atmaya devam eder beden çürürken. Hoş geldin modern dünya.

Kurumsal bir dünya burası ancak pencereler ardında yaşayabilirsin hayatı.

Yazmadığım cümleler gece uyutmuyordu. Benimki bir karşı koyuştu, kendime ve kaleme. Zihnim doluyor ve ağırlaşıyordu, sindiremediğim her bir gün için. Yine de öğrenmiştim şişmiş bir kafayla yaşamayı. Sanırım en acısı da buydu. Günümüzün acısı buydu. 

Konuşmak iyileştirir, ruhun bedende semptomlara dökerek konuştuğu dili çözer ve bir gerçekliğe oturtur.

Bir boşlukta yaşamaya ihtiyacım var bir süre. Hiçbir şey olmadan yaşamaya ihtiyacım var. Ezberler dışında bir zaman dilimine ihtiyacım var, sabahları ve akşamları bile anlamadığım bir zaman dilimine…

Çoğu zaman aşırı endeks içinde içimizin asıl ihtiyacı olan şeyi göremeyebiliyoruz. İnsanın yanılgısı burada başlıyor herhalde. Her an kendisiyle olup asla kendi olamamaktan. Tanıyamamaktan. 

                                                                                              

Yazar: Hazal Ezgi Yurdagül

Görsel Kaynak: https://tr.pinterest.com/pin/749919775472232867/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.