
Geçen sene bu günlerde hepimizin çeşitli planları vardı. Kimimiz tatiller düzenliyordu, kimimiz yılbaşı ağacı süslemekle meşguldü, kimimiz ise yeni yıl hedeflerini yazıyordu. ‘’Bu yıl yeni yerler keşfedeceğim, yeni lezzetler tadacağım, spor salonuna kaydolacağım…’’ Sonra ne mi oldu? Hepimizde vurgun etkisi yaratan o mart günü… Küçücük bir virüs alay etti bizimle. Gözle görülmeyen bu varlık, koskoca insanlara ‘’Dur!’’ dedi. Hiçbir sınıf ayrımı yapmadan, uzun yıllar sonra belki de ilk kez tüm insanları eşit tutarak bizi mahkûm etti. Herkes bir şeyler söylüyordu fakat kimse sormuyordu ‘’Neden?’’ diye. Aslında ‘’Farkına var.’’ diyordu bu virüs bizlere. 24 saatin bile yetmediği günler içinden bize aylar verdi. Hayatı duraklattı, yavaşlattı; çoğu zaman ise sorgulattı: Nedendi bu telaşımız? Neye yetişmeye çalışıyorduk? Ne içindi bunca çabamız? Yetişmeye çalıştığımız şeylerle o kadar meşguldük ki hayattaki amacımızı unutuyorduk. Aslında umuttu bizlere bu virüs. İnsanlık için bir umut. Bir mesajı vardı elbette, hayattaki her şeyin bizlere bir mesajı olduğu gibi. ‘’Kendine dön, özünü hatırla, kendini farkına var.’’ Sahip olduğumuz şeylere şükran duymayalı ne kadar zaman oldu sahiden? Dostlarımızla içtiğimiz bir kupa kahvenin, sevdiklerimizle doyasıya kucaklaşmanın, çeşitli bahanelerle ertelediğimiz görüşmelerin kıymetini ne ara unuttuk? Bencilliğimizin o kadar farkında değildik ki ufacık anların değerini sıradanlaştırarak her şeyi tükettik. Birbirimize saygımız kalmadı, doğaya minnetimiz azaldı, hayvanlara acımasızca davrandık. Birbirimizin yüzünü görmeye tahammülümüz yokken; kalabalık sofraların, 1 saatliğine bile olsa yaptığımız keyifli sohbetlerin, sevdiklerimize sıkı sıkı sarıldığımız anların, yeni bir yere gittiğimizde telefonlarımıza saldırıp fotoğraf çekmek yerine kafamızı kaldırıp büyüleyici manzaranın tadını çıkardığımız zamanların aslında ne kadar muhteşem şeyler olduğunu anladık. Yaptığımız ufacık şeylerin bile aslında bize bahşedilmiş bir lüks olduğunu gördük. Hayattaki en önemli şeyin sağlığımız olduğu, bazen uzun bir sessizliğin tam ortasında kulağımıza gelen o ‘’çın’’ sesi gibi keskince tokat gibi çarptı yüzümüze. Yeni bir yıla başlarken dileklerimiz sadece sağlık oluverdi. Kendimizin ve sevdiklerimizin sağlığı her şeyden önde gelir oldu. Nefes alabildiğimiz her saniyeye, kendimizi bedenen ve ruhen iyi hissettiğimiz her güne şükran doluyuz artık. Sanıyorum ki herkes dersini aldı bu minimal varlıktan. Şimdi umut vakti! Kendini keşfet, özüne dön, yüreğinin sesi hep kulaklarında çınlasın. “En iyi yüreğiyle görebilir insan. Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez.” Kapat gözlerini. Yüreğinin götürdüğü yere inadına koş. Erteleme, harekete geç! Gücünün farkına var. Kadehlerimiz ‘’umuda’’ kalksın bu sene. Mutlu yıllar!
‘’Güzel günler göreceğiz, güneşli günler. Motorları maviliklere süreceğiz.’’
Yazar: Öykü SÖNMEZ