Var Oluşumuzun Irksal Sancıları

        Irk kavramı geçmişten günümüze küreselleşen dünyada pek çok savaşa, ölümlere ve büyük yıkımlara neden olmuş ve hala olmaktadır. Dünya tarihinin seyrinde önemli ölçüde pay sahibi olan bu kavramı iki farklı perspektiften değerlendireceğiz. Bunlardan birincisi ırkı kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu şeklinde tanımlayan biyolojik tanımdır. İkincisi ise, insanların politik bağlamlarda ırk kavramına yükledikleri anlamları içeren siyasi tanım.

        Dünya ve insanlık üzerindeki yıkımların nedeni siyasi olan ırk düşüncesidir çünkü ırklara ve ırkların oluşumuna biyolojik ya da daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse evrimsel pencereden baktığımızda bütün türler tek bir atadan türeyip gelmiştir ve bu durum apaçık bir şekilde ırkların var olan değil, sonradan oluşan insan grupları olduğunun kanıtıdır.

       Prof. Dr. Seniha Tunakan ırklar hakkında “Irk demek belli irsî karakterleri taşıyan insan toplulukları demektir. Her bir grupta öyle özellikler bulunur ki bu özellikler yalnızca bir grubu diğer gruptan ayırt etmek için yeterlidir. Şu halde ırkların oluşumu demek bu özelliklerin oluşumu demektir. Bunlar bir iki özelliğe tek başına sahip olmazlar. Mesela boy, kafanın genişliği ve uzunluğu veya renk farklarından ibaret değildirler. Bunlar bilakis anatomik, fizyolojik, normal veya patolojik ve nihayet ruhi özelliklerdir ki bir grubu kesin olarak diğerinden ayırt etmeye yararlar. Nihayet ırklar kalıtım faktörlerini homozigot olarak taşıyan insan gruplarıdır ki bu faktörler diğer bir grupta mevcut değildir.” der ve insan ırklarının oluşumunun insanın var oluşuyla başladığını söyleyerek devam eder.

      Irklar aslında geçmişte yaşamış insanların genetik değişmelerinin doğal bir sonucu olarak meydana gelmiştir ve ırkların meydana gelmesi başta ortak ve aynı cins genlerin mutasyonuna dayanmaktadır. Bir grubun ırk olarak sınıflandırılabilmesi için mutasyonlar ilk olarak birey üzerinde gerçekleşmeli daha sonrasında ise bu mutasyon özellikleri grup içerisinde yer alan bireylerin çoğunluğunda gözlemlenmelidir. Başlangıçta tamamen saf diyebileceğimiz bu ırklar zamanla birbirlerine karışmışlardır.

    Milyarlarca yılık Dünya tarihinde milyonlarca yıllık geçmişi olan insanlar bu süreç içerisinde pek çok sele, depreme, kuraklık ve kıtlığa tanıklık etmiş ve bunun tabi sonucu olarak topluluklar halinde dünyanın çeşitli bölgelerine dağılım göstermişlerdir. Bu dağılımda kimi topluluklar izolasyona uğramış kimi topluluklar ise gittikleri bölgedeki gen çeşitliğinin artmasına ve dolayısıyla farklı mutasyonların oluşumuna kaynaklık etmiştir. Anlaşılacağı gibi her iki durumda da insanların doğal seçilime uğrayarak yaşadıkları iklime adaptasyon gösterecek bir biçimde evrimleştiği görülmüştür.

      Modern insan yani homo sapiensin fenotipik bazı özelliklerini ele aldığımızda bütün insan ırklarında saçların kulak arkasında yaptığı sınır karakteristiktir. Daha sonrasında el ve ayak tabanında görülen papil çizgileri, ayakta parmakların takip ettiği sıra, beyin yapısındaki birçok kısımlar vs. pek çok özellik bütün ırklarda aynıdır ve bu da göstermektedir ki bu oluşumların bağlı olduğu genler filogenetik oluşumda tek bir defa olarak bir kökten süregelmiştir.

   Tek bir kökten süregelen ırklara insanlar zaman içerisinde gelişen ve değişen dünyada politik bağlamlarda siyasi anlamlar yükleyerek bu kavramın büyük kargaşalara sebebiyet vermesinin önünü açmışlardır. Aslında siyasi ırk tanımlamasını anlayabilmek için etnisite kavramına daha yakından bakmamız gerekmektedir. Etnisite, insanların bir etnik gruba mensubiyet yoluyla/dolayısıyla sahip oldukları sosyal ve kültürel karakteristikler olarak tanımlanır. Etnisite, aynı zamanda bireyin kendisini ötekilerden farklı tanıtma veya hakim ideolojinin bireyi farklı tanımlama çabaları sonucunda ortaya çıkan bir olgudur. Yani siyasi ırk dediğimiz kavramı bu bağlamda değerlendirecek olursak bu durumun kavram kargaşasından ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Yüzyıllar boyu aynı coğrafyada yaşayıp ortak kültürel özellikler taşıyan insan grupları ırk kategorisine girmezler, zaten biyolojik açıdan değerlendirdiğimiz zaman gördüğümüz gibi ırklar mutasyonlar sonucu meydana gelmişlerdir ve daha sonrasında farklı ırkların üremelerinden melez ırklar doğmuştur. Ulaşım kanallarının, teknolojinin böylesine hızlı kullanıldığı çağımızda kıyıda köşede kalmış belki birkaç kabile dışında kendi etnik kökenlerimizi saf ırklar olarak kabul etmek deyim yerindeyse saflık olacaktır.

   Türk tarihçi İsmail Hami Danişmend Tarihi Hakikatler kitabında bu konuya şöyle değinmektedir: “Bugün herhangi bir kişinin beşinci kuşağına kadar olan dedeleriyle ninelerini sayarsanız kadın, erkek 22 kişiyi bulur. Fakat onuncu kuşağa kadar çıkarsanız nispet değişir ve elde edeceğiniz yekun 1024 olur. Yirminci kuşakta ise 1.179.727’yi bulur. Otuzuncu kuşakta bir milyarı geçer. Zamanımızda otuz kuşak yukarıya çıkarsanız miladın 9. yüzyılını bulursunuz. Yani, 9.yüzyıla kadar olan dedelerimizle ninelerimizin hepsini saymamıza imkan olsa bir milyardan fazla kadınla erkekten türemiş olduğunuzu anlarsınız.”

     Tüm bunları göz önünde bulundurursak saf ırkların var olmadığını bildiğimiz dünyamızda insanları baskın ırklarına göre kategorize edip ırkçılık yapmak da oldukça gereksiz ve saçma bir tutumdur.

Kaynakça:

Prof. Dr. Seniha TUNAKAN – Irkların Doğuşu

İsmail Hami DANİŞMEND – Tarihi Hakikatler

NİŞANCI, Şükrü ve IŞIK, Cemal, “Etnisite Kavramının İdeolojik Serüveni”, Dergipark, 2015

Burcu KAPLAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.