Sonbaharın Hüznü: Mevsimsel Affektif Bozukluk

Eylül ayı ile birlikte bir yazı daha geride bıraktığımızı söylemek doğru olacaktır. Doğa, sonbaharı kucakladı, önümüz kış. Peki ya bu mevsim değişikliklerinin insan psikolojisine ve fizyolojisine olan etkisine hangimiz hakimiz? Mevsim değişikliği ile birlikte insanda da birtakım değişikliklerin olduğunu söylemek güç değil. Enerji düzeyi, yeme içme alışkanlığı, uyku süresi, sosyal yaşantı ve ruhsal durumdaki değişimleri gözlemlemek çoğu zaman bir süreci gerektirse de  içinde bulunulan mevsimin dildeki karşılığı ile kişide de ani değişimlerin yaşandığını söyleyebiliriz. Sonbaharın gelmesiyle birlikte günler kısalıp geceler uzamaya, sıcak hava yerini giderek soğuğa ve güneş kendini bulutların ardındaki görünmez tahtına bırakacak. Ağaçlar yapraklarını kaldırımlara dökerken kışı seven çiçeklere bayram olacak ve uzun yürüyüşlere bahane doğacak. Peki ya nedir bu sonbaharın insanda iç burkan hüznü? Üzerine şiirlerin yazıldığı, şarkıların bestelendiği, filmlerin çekildiği, resimlerin yapıldığı; kendine sanatta da büyük bir yer edinen sonbaharın hüznü; yeşilin ve mavinin, kahverengi ve griye dönüşümü, Gregor Samsa (Franz Kafka, Dönüşüm) gibi uyanışlar…

Tüm bu hüznün, ilhamın ve dilde güzel tezahürleri barındıran sonbaharın, gelin bir de psikolojik ve fizyolojik açıklamasına yakından bakalım.  

Kış depresyonu (The Winter Blues), mevsimsel depresyon, mevsimsel affektif bozukluk, mevsimsel duygudurum bozukluğu olarak adlandırılıyor sonbaharın bu hüznü. Bu kadar çok adı olması başta beni de telaşlandırsa da ilk kez “Seasonal Affective Disorder” olarak 1984 senesinde Rosenthal ve arkadaşları (A.J. Lewy ve Tom Wehr) tarafından yapılan araştırmalar sonucu ortaya konuyor. Kendine 1987 senesinde DSM’de yer edinen SAD (bundan sonra böyle adlandırılacaktır) günümüzde sanılanın aksine majör depresyonun bir alt türü değil; bir depresyon türü olmakla birlikte bir gidiş şeklidir. Hipokrat’ın tüm hastalıkların altında mevsimsel bir sebep araması çok da mantıksız değil anlayacağınız. Mevsimsel depresyon, bireyin tanı almaktan kaçındığı rahatsızlıklardan bir tanesi. “Kapalı havalar bana göre değil.” diyenler; haydi sokağa çıkın, korkmayın, sizin iyiliğinizi istiyoruz. Ancak bu hastalık yalnızca kış ve sonbahar aylarını da kapsamıyor. Yaz için de aynı depresyon süreci mümkün olmakla birlikte belirtilerde bazı değişiklikler mevcut. Rosenthal, SAD üzerine yaptığı araştırmalar ve ortaya koyduğu sonuçlar doğrultusunda, rahatsızlığın tedavisi için çalışmalarını halen sürdürmekte ve ‘yaz depresyonu’ için de çalışmalarına devam etmekte. Ancak gelin öncelikle SAD ‘nin semptomlarını bir inceleyelim.

  • Aşırı yemek yeme, iştahta artış
  • Zevk alınan şeylerden artık zevk alamama
  • Üzüntülü ruh hali
  • Aşırı uyku ve uykuya eğilim
  • Enerji kaybı
  • Sosyal geri çekilme
  • Yorgunluk, halsizlik

Yukarıda verilen semptomlar kış mevsimine geçişte rastlanmakta ancak yaz mevsimi depresyonunda değişkenlik göstermektedir. Yaz mevsiminde SAD tanısı için semptomlar bazı değişkenlikler içermekle birlikte bazı ek faktörleri de barındırıyor. Uykusuzluk, cinsel dürtüde artış, iştahta azalma ile birlikte kilo kaybı gibi semptomlar yaz mevsimlerinde SAD için ek olarak aranan semptomlardandır. DSM-V’e göre teşhis ve tanının konulabilmesi için kişinin iki yıl belirli sürelerde belirli semptomları göstermesi beklenir. Yapılan araştırmalara göre bu depresyonun kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla 4 kat daha fazla. Tanının ilk konulduğu yaş aralığı ise 18 ile 30’lu yaşları kapsıyor. Elbette bunda SAD ile ortaya çıkan diğer fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıkların tanı koymaya engel teşkil etmesinin de etkisi olduğunu belirtmekte fayda var.

Peki bu depresyonun sebepleri nelerdir diye sorduğumuzda aldığımız cevaplar  fraktallar gibi farklı dallara ayrılmakta ve her bölüm için farklı cevaplar verilmekte. SAD’yi ortaya koyan Rosenthal ve bu alanda araştırma yapan, yapmaya devam eden araştırmacılar için cevap; kış ve yaz mevsimi ile birlikte günlük güneş ışığına maruz kalma sürelerindeki değişimleri ve bununla birlikte salgılanan hormonlardaki değişimleri içeriyor. Gün ışığına maruz kalma süresinin giderek düşmesi ile birlikte melatonin salınımı artıyor ve bireyde daha fazla uykulu hissetme ve enerji düşüklüğü görülüyor. Aynı zamanda ailenin geçmişindeki depresyon tanısı, kişinin sosyal yaşantısı ve maruz kaldığı stres düzeyi de etkili faktörler arasında. Biyolojik açıdan ele aldığımızda retinanın farkında olarak beyne ilettiği ışık miktarındaki değişimler bir zaman sonra beyin tarafından fark edilemez hale geliyor ve sirkadiyen ritimde (biyolojik ritim/saat) bozulmalar yaşanıyor. Kişi fizyolojik olarak uykuya ihtiyacı olduğunu farketmeden günlük rutinine devam ediyor ve bu hali normalleştiriyor. Elbette burada gözün ışık iletimindeki değişimleri de söz konusu. SAD‘nin neden ve nasıl olduğu sorusu tüm bunlar dahilinde bile henüz netleşmiş değil. Her zaman için dediğimiz gibi; “her birey, biriciktir” ne de olsa. 

autumn paintings by famous artists Autumn on the Seine at Argenteuil, 1873 - Claude Monet, High Museum of Art

Claude Monet, Autumn on the Seine at Argenteuil, 1873, High Museum of Art

SAD’ nin tedavisi elbette mümkün ve tedavinin büyük çoğunluğunu bireyin kendisi ve kendi motivasyonu oluşturuyor. Kış mevsiminde yağmur damlalarının cama çarparak çıkardığı sesi dinleyerek sıcacık yorganın altında uyumak paha biçilemez olsa da günlük yaşam rutini içinde birey, sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlü. Hangimiz ekmedik dersi çılgınlar gibi… Bu söz asla söylenmemiş ve bu olay asla yaşanmamış gibi devam edelim ancak unutmamak gerekir ki SAD, depresyon ve kronik yorgunluk ile oldukça fazla karıştırılıyor. Bunun çözümü de yukarıda belirttiğim üzere DSM baz alınarak bireyin iki yıl üst üste belirli dönemlerde bu semptomları gösteriyor olması gerektiği ve en az 60 gün bu semptomlar haricinde günlük yaşamına devam ettirmesi. Rosenthal SAD için çalışmaya Güney Afrika’dan ABD’ye taşındığında, kış aylarında üretkenliğinin düştüğünü, ilkbaharda bu durumun normale döndüğünü fark ederek başlamış. Umuyorum ki Kasım ayını pencere kenarında “November Rain” (Guns N’ Roses – November Rain) dinleyerek geçirmez ya da geçirmek zorunda kalmazsınız. 

Bir diğer etkili ve sıklıkla kullanılan tedavi yöntemi ise “fototerapi”. Bu yöntemde tanı almış hasta 2-4 saat arasında belirli bir frekans ve yoğunlukta ışığa maruz bırakılıyor. Genellikle sabah saatlerinde uygulanıyor çünkü akşam uygulanan ışık tedavisinin melatonin düzeyine etkisi ile uyku problemleri yan etki olmaktan çıkıyor. Aynı yöntem uyku problemi yaşayan hastalar için de kullanılmakta. D vitamini desteği ve antidepresanla tedavinin yanında psikoterapi de tercih edilen tedavi yöntemleri arasında. Bireyin gün içerisinde yaşadığı karmaşık problem örüntülerinin üstesinden gelmesini amaçlayan psikoterapi, daha az oranda semptom barındıran hastalarda uygulanıyor. Bireyin SAD süresince üzerine düşen sorumluluklarından bahsetmemek olmaz. Gece; evin iyi ışıklandırılmış olması, gündüz ise güneş gören köşesinden ayrılmamak önemli faktörlerden bir tanesi. Elbette gündüz, güzel bir rotada çıkılan yürüyüşün güzelliğinden ve öneminden bahsetmeye gerek görmüyorum. Bir diğer faktör ise düzenli uyku. Uykudan ne kadar çok sık bahsettiğimin farkındayım ancak gece daha verimli çalışanlarınız için de düzenli uyku şart. Düzen demişken beslenme şeklinizin de günlük periyotlar halinde düzende olması gerekiyor. Eğer yazıma denk geldiğiniz vakit geç ise telefonunuzdan ya da bilgisayarınızdan farketmeksizin Night Shift (gece modu)‘i açın. 

Evrimsel olarak Night Shift siz istemeseniz de uykunuzu getirecektir. Sıcak renkler, mağara yaşamından kalan ateşi size anımsatacak ve beyniniz, sirkadiyen ritim, sizi uykuya hazırlayacaktır. Sabah için alarm kurduğunuzdan da emin olduktan sonra sizi uykunuzdan alıkoyan bir unsur kalmayacaktır. Son satırlarımda kendimi kabin görevlisi olarak hissetsem de bu tavsiyeyi vermeden edemedim. Güzel bir sabaha… 

Gustav Klimt, Birch Forest I, 1902, private collectionautumn paintings by famous artists Gustav Klimt, Birch Forest I, 1902, private collection

 Veda ederken değerli okur, Atilla İlhan’ın sonbaharını armağan ediyorum sizlere. Okurken dinlemek isterseniz diye Guns N’ Roses – November Rain de sizlere gelsin. Güzel bir sonbahar akşamını güzel bir film ile değerlendirmek isterseniz diye Dead Poets Society (1989), Ölü Ozanlar Derneği de naçizane tavsiyemdir. Keyifle, çiçekle ve her daim çiçekli kalın! 

“nasıl iş bu

her yanına çiçek yağmış

erik ağacının

ışık içinde yüzüyor

neresinden baksan

gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum

yapraklarım dökülüyor

usul usul

adım sonbahar”

-Atilla İlhan

Egon Schiele, Four Trees, 1917, Belvedere, Vienna

Kaynaklar:

  1. ME Ceylan, ET Oral, Araştırma ve Klinik Uygulamada Biyolojik Psikiyatri, Cilt 4, Duygudurum Bozuklukları, 2000, İstanbul ( www.e-psikiyatri.com )
  2. NE Rosenthal, DA Sack, JC Gillin, AJ Lewy, FK Goodwin, Y Davenport, …

Archives of general psychiatry 41 (1), 72-80 ( www.normanrosenthal.com )

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.