Monolog: Günaydın Dünya, Çok Uykum Var.

*Bu yazı, yolda yürürken yanından geçtiğiniz yüzlerce sıradan insandan birinin oldukça sıradan hayatının oldukça sıradan bir gününü anlatmaktadır. Bir günlüğüne başka bir insanın zihnine konuk olmak ister misiniz?

Şarkı Önerisi: Julian Cope – World Shut Your Mouth

*Serin havaya rağmen doğan güneş sayesinde huzurla uyandığım bir günü daha umutsuzlukla kapatmak üzereyim. Çıkış ne taraftan?

08.05 Günaydın dünya. Çok uykum var. Uyuyacak vaktim de var. Ama uyumayacağım. Çünkü geç uyanıp paldır küldür hazırlanmak bütün bir günümü heba ediyor. Hayata yetişemiyorum. Zaten yüzüme soğuk su çarpınca uykunun vakit kaybından başka bir şey olmadığını fark ediyorum. Uzun vadede elde edilecekler için kısa vadeli mutluluklardan vazgeçmek; self-regülasyon.

09.20 Kahvaltı yaptım. Kahvemi hızlıca bitirmeye çalışmak hariç her şey güzeldi. Güzel bir derse gidiyorum. Beyaz kazağımı ve kot pantolonumu giydim. Makyaj yapmadım. Saçımın ön tarafından küçük bir parça alıp ördüm. Sonbahar örgüleri hak ediyor. Aynaya baktım, iyi görünüyorum. Kendimi makyajsız bıraktığımdan beri daha mutluyum. 12 yaşında gibi görünüyor olmak rahatsız edici değil, hatta komik.

09.40 Arkada bir sıraya oturdum. Sınıfın tamamını görebiliyorum. Önümdeki kızları ayırt etmek zor. Hemen hemen hepsi saçlarını sarıya boyatmış. Makyajları da aynı şekilde yapılmış. Bu üzücü. İnsanların tek tipleştirilmesi yani… Gel de bunu anlat birine. Birkaç kere denedim ve gördüğüm tepkilerden sonra koşarak uzaklaşmak geldi içimden. Tartışma kültürü olan birini bulmak zor. Susturup içi boş cümleleri bağırmak daha cazip geliyor insanlara. Ders başlıyor.

10.40 Almanca dersi. En sevdiğim. Dün akşam sinemaya gittim bir arkadaşımla. Fatih Akın’ın yeni filmi; Elveda Berlin (Tschick) Birkaç basit Almanca cümleyi anlayabilince çocuk gibi sevindim. Dil öğrenmek güzel şey. Geçenlerde sosyoloji dersinde hoca “Bir ülkenin kültürünü öğrenmek istiyorsanız dilini öğrenmelisiniz; gezmek ya da okumak yeterli değildir. Kültürün küçük ayrıntıları dilde saklıdır.” demişti. Bu arada, film de çok güzeldi. Epeydir sonu hüzünle biten filmlere gidiyordum. Bittiğinde gülümseten bir film değişiklik oldu.

12.45  Yiyecek bir şeyler almaya geldik. Neden her yerde bir sürü salata veya fast food çeşidi olmasına rağmen daha “normal” yemekler yok ki? İnsanlar; istedikleri forma kavuşmaya çalışanlar, formda kalmaya çalışanlar ve sağlığını umursamayanlar olarak 3’e ayrılmış galiba. Bu 3 grup dışındakilere yemek yok. Makarna aldım. Makarnaların soğuk satılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Üzücü.

13.40  Sevdiğim bir sınıftayım. Güneşin buraya geliş açısından kaynaklanıyor bence bu sınıfın güzelliği. Ferah, çokça aydınlık ama hafif de karanlık. Burayla aynı şekilde gün ışığı alan bir evim olmalı. Küçük bir şehirde, küçük bir ev. O evde bir oda. Büyük bir kitaplık, bir kilim –etnik desenli-, rahat bir koltuk ve güçlü bir lamba. Bu kadar. Minimalist bir oda. Bir de zemin ahşap olmalı. Bu hayal hakkında düşüneceklerim var.

15.50  Dersler bitti. Ayrıldım okuldan. Konuya döneyim. Kitaplıklı oda benim en büyük hayallerimden biriydi; hatta belki en büyük hayalimdi. Ve ben bu hayali yalnızca bir kişiye anlattım; hayatımda ilk defa biriyle birlikte kurdum bir hayali. Sonra o kişi gitti. Ayrılırken de bu hayali hatırladı. Olmasını çok isterdim, dedi. Ben de olacağını söyledim. Gerçek olacak, fakat tek başıma yaşayacağım. Kimseye güvenip de kırgınlık yaşamadan, tek başıma. Bu hayali kötü anılara yem edemem. Gerçekleştireceğim.

16.00  Sakinleştim. Anıları düşününce üzülmekten çok sinirleniyorum artık. Yine de böylesi daha iyi. Blake’inden ayrılmış Amy Winehouse havasına girmeye gerek yok.

17.20  Bir şeyler yiyip dizi izledim. The A Word. Otizm teşhisi konan bir çocuğu ve ailesinin bu durumu kabullenişini konu alıyor. Belki de kabullenemeyişini… Güzel dizi. Ayrıca dizide çalan şarkılara bayılıyorum. Çocuğun en sevdiği şarkı “World Shut Your Mouth” Müzik dinleyerek çevresindekileri kendinden uzaklaştırmaya çalışan bir insanın dinleyebileceği en mantıklı şarkı. Senaristler çok iyi.

18.40 Ahmet Aslan zamanı. Güne Julian Cope dinleyerek başlamıştım. Şimdi Ahmet Aslan dinliyorum. Tuhaf ama ikisinden de değişik noktalar alıyorum. Hem değişiklik iyidir. Ahmet Aslan’a dönelim ya da Nesimi’ye. Tüm dünya zalimin talim ettiği yola minnet eyliyor.* Af dileyeceğimiz, hatamızı anlayacağımız zamana her gün bir adım daha yaklaşıyoruz. Hah… Yol değiştirmektense af dilemeyi beklemek, bunu kabullenmek… Yanlış yaptığımızın farkında olmadığımız için bu yola devam ediyoruz belki de. Yanlışlar doğru görünüyor artık.

23.30 Beynimi pek kullanmadan normal ve amaçsız bir insan gibi 3-4 saat geçirdim. Boş durmak ruhu kirletiyor bence, bitip tükenmeyen yaz tatillerini anımsıyorum. Vücudumu yıkarsam biraz temizlendiğimi hissedebilirim belki. Duşa girsem iyi olacak.

01.00  Duş alıp uyumak en sevdiğim. Vücuda hafif bir ağırlık çöküyor. Yarın uyanır uyanmaz günün planını yapmalıyım. Bugünkü gibi boş bir sayfa olmasını istemiyorum. Boş gün yorgunluğu var üzerimde. Perdeleri açtım yatmadan önce. Uyandığımda içerisi aydınlık olmalı. Karanlık günlere uyanmayı hiç sevmiyorum. Sonbaharın asil aydınlığından faydalanmalıyız.

01.15  Aslında önceki günlere oranla bugün daha pozitiftim kendime ve insanlara karşı. Umutsuzluğa gerek yok. Benim pozitif bakmama gerek kalmadan; kendiliğinden güzel olan bir dünyaya uyanacağım günler için dua ediyorum. İyi geceler dünya, teşekkürler bugün için.

*Ahmet Aslan – Minnet Eylemem:  (Söz: Nesimi)

“Rızkımı veren Hüda’dır; kula minnet eylemem.”

YAZAR: Hale İpek KAYIKLIK

2 Comments

Add Yours
  1. 1
    F.Akdeniz

    Ne kadar güzel bir günce.. Ne büsbütün zamanin dışında ne de büsbütün içinde..
    “minimalist hayaller”
    Kendime yakin hissediyorum. Uzakta da olsa, belki hiç görmediğim bir insan da olsa, biriyle benzer dusuncelere sahip olmak rahatlatiyormus beni..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.