Bu yazıyı yazmama beni teşvik eden yeğenimin çılgın sorularıydı. Kendisi 5 yaşında. Takdir edersiniz ki artık sadece nefes almak için konuşmasına ara veren bir çocuk oldu. Bildiğim kadarıyla sorularına cevap vermeye çalışıyorum çünkü aralarında hakikaten bilmediğim sorular var. “Senin sorunun ne dostum? Bu kadar bilgi sana gereksiz” demeden, sorularını terslemeden ve geçiştirmeden cevapladım. Sanırım insan merak duygusuyla doğuyor. İnsanoğlu olarak dünyaya gelişimiz de zaten merak sayesinde olmadı mı? Hz. Adem ve Havva o elmayı yememiş olsaydı şimdi belki de cennette sefaya devam ediyor olurduk ama sırf merak bizi nerelere getirdi. Biraz üzerinde durmak gerekirse:
Merak kelime anlamı olarak dikkatin yeni olana çevrilmesiyle beraber ortaya çıkan keşfetme davranışıdır. Bir şeyi öğrenebilmek, keşfedebilmek için önce ona karşı duyulan bir istek olması gerekir. Merak yeni olana, karmaşık olana veya belirsiz olana karşı olur. Soyut bir kavramdır ve yaşam boyu sürer. Süregelen yaşamda iki temel işlevi görür. İlk olarak dikkati yoğunlaştırmayı ve durumla başa çıkmayı sağlar. İkinci olarak yaşam boyu sürmesi özelliği ile bilgi ve yeterliği artırır.
Soran beyinlere en çok çocukluk döneminde rastlarız. “Bu ne?” diye sorar. “Elektrikli süpürge” dersiniz. “Neden??!?” der. Belki o basit bir süpürgedir bize göre ama onun için çok fazla belirsizlik içerir. Ne için kullanılır, olmazsa ne olur, onun da annesi babası var mı, hasta olur mu?… Kelime haznesi dar olan çocuk cevap verilebilen bir soru olarak ‘neden’i seçer genellikle. Şunu da unutmamak gerekir ki onların gelişimi için büyük önem arz eder. Terslemeden, sabırla yanıtlamak gerekir. Onlar için öğrenme motoru olan merakı köreltmek yapılacak en büyük kötülük onlara.
Çocuklardan konuyu yetişkinlere getirirsek merak, dolayısıyla sağladığı öğrenme beyinde ödül olarak algılanır. Ödül mekanizması da dopamin salgılanmasını sağlar ve kendimizi daha iyi hissederiz. “Okulda da öğreniyorum ama kendimi hiç iyi hissetmiyorum” demeyin. Angelina Jolie ile Brad Pitt’in ayrılık nedenini öğrendiğinizi düşünün. Veya iş makinesi izleyen Türk halkı. Ben meraktan kaynaklandığını düşünüyorum bu eylemin. ‘Acaba o kadar ton şeyi nasıl kaldıracak, nereye bırakacak, 2 iş makinesi ve 4 işçi bir moloz taşıma işini kaç saatte yapar?’ Bilgiye ne kadar hızlı ulaştığınıza bağlı olarak beyinde bir süre devam eden belirsizliğe bağlı huzursuzluk yok olmuş ve pozitif bir şekilde nihayete ermiş olur.
İnsan hayatı boyunca bir devinim içindedir. Sürekli yeni şeylerle karşılaşır, farklı deneyimler elde eder. Fakat her karşılaştığı bildiği şeyler olmaz. Karmaşık, tek seferde çözülemeyecek şeyler de olabilir. Yaşama uyum sağlamak için gayrimuayyen durumdan kurtulması gerekir. Eğer durum kişinin ilgisini çekmişse ve dikkat o yönde toplanmışsa beyin var olan belirsizlikten hoşlanmaz. Sebebini öğrenmek ve yeni bilgiyi belli bir kalıba oturtmak ister. Bunun için kişi araştırma yapar, sorar, öğrenir. Yani merak bir anlamda insanın gelişmesine ve ilerlemesine temel oluşturur. Bu dürtü sayesinde keşif yapan insan kendine kattıklarının yanında yaşama bir şeyler katmanın mutluluğunu da yaşar. Bilim insanlarını harekete geçiren yeni bilgi üretilmesini sağlayan süreç küçük bir kıvılcımla başlıyor aslında.
Merak dürtüsünü bu kadar övdük ama iyi bir şey olmadığını söyleyenler de az değil. ‘Merak insanı mezara sokar. Merak kediyi öldürür.’ gibi fazla merakın sonunun iyiye bağlanmadığı da bazı kötü tecrübeliler söylemiş. Belki bazılarımız meraktan kaynaklanan bir yaraya sahiptir. Bir yara, kesik izi veya yanık lekesi olabilir. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki Alice’yi peşinden sürükleyip harikalar diyarına götüren de meraktır, bu kadar bilimsel keşfi yaptırıp hayatı kolaylaştıran da. Her insanın içinde var olan ve beslendiğinde, peşine düşüldüğünde insanı beraberinde insanlığı güzel yerlere götüren de budur. Aziz Nesin de merakını şu dizelerle dile getirmiş ve Ayşe artık yazıyı bitir demiş. Kulak veriyoruz efenim:
İçimde bir merak
Öyle bir merak ki
Ölümümden bir ay sonra
Bir güncük yaşamak
Ve
Dostu düşmanı
Suç üstü yakalamak…
YAZAR: Ayşe ŞAMLIOĞLU
TPÖÇG Blog Yazarı | Arel Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi