ACİL

Rüzgârın etkisiyle ağaçtan düşüp arabaların tekerlerinde savrulan sonbahar, gelirken getirdiklerini geri götürüyordu. Turuncu bir hüznü vardı sanki bu sene, kırmızıya çalan sarıdan gebe. Tüm bu olanları hastanede oturduğum kırık sandalyeden seyrediyordum. Sanki daha da ağırlaşıyor zaman bu mekânda, her şey yavaşlıyor. Düşüncelerim bile, sanrılarım bile. 

     Pansuman yaptırmak için acile gelmiştim. Yaramı olabildiğince az kişinin görmesini istiyordum bu sebeple sadece dikiş atan adama pansuman yaptırmaya gidiyordum, her gün. Hastanedeki atmosferin boğuk etkisine kapılmış olacak nöbetçi oturduğu masanın üzerinde yazan “Acil” yazısına inat o denli ağır hareket ediyordu ki her saniye son nefesini şimdi mi verecek acaba diye bekledim bir müddet. Acilde beklenen sıra yavaş da olsa hareket ediyordu, ağır çekimdeydi sanki her şey. Tozlar bile havada yavaşça süzülüyordu, onların zaten hiç acelesi olmamıştı ya neyse. Bir kişi yoluna devam edince arkasındaki ilerliyordu, sonra onun arkasındaki, onun da arkasındaki, adım adım. Kayıtları alan nöbetçinin yanında ne işe yaradıklarını bilmediğim ve kendilerinin de ne işe yaradıklarını bilmediklerine emin olduğum adamlar oturuyordu. Sohbet derin değildi, sıradan bir konuşmaydı ancak bu kasvetli hastanede en sıradan şeylerin yapılması bile zevkliydi.

     Sıranın azaldığı kanaatine varıp oturduğum yerden kalktım, uzun süredir seyrettiğim manzaranın bir parçası oldum. O kadar bayağıydı ki her şey, onca konuşmanın mırıldanmanın arasında kaynayan suyun sesi geldi buldu beni. Hiçbir işe yaramayan adamların önündeki kâğıt bardaklarda çay vardı, bardaktan çıkan buharın havayı aralayışını seyrettim.

     Hareket sensörlü olması gerektiği halde sürekli açık duran bozuk bir kapının yanında güvenlik görevlileri duruyordu. Birazdan o kapıdan geçeceğim, yani umarım birazdan geçerim. Sanki sonsuza dek bekleyecekmişim gibi bir his var içimde, bileğim de kaşınıp karıncalanmaya başladı zaten.

    Bir saniyeliğine, merak ettim de bir saniyeliğine bu her şeyin ağır çekim olduğu mekânda hayat normal akışına dönse ne olurdu?

     -Kimliğiniz?

     -Hanımefendi, kimliğiniz?

     Gerizekalı olup olmadığımı anlamak için suratıma dikkatlice bakan bir kadın neden bana kimliğimi soruyordu ki? Daha önümde bir sürü insan vardı, sıra bana gelmiş olamazdı. 

     -Unutmuş olmalıyım.

     Bıkkınlıkla iç geçirip önündeki bilgisayara bakan kadın bir iki saniye sonra bir şey hatırlamışçasına kafasını kaldırıp suratıma baktı. 

     -Pansuman için mi gelmiştiniz?

     -Evet, ben…

     -Direkt geçin, beklemenize gerek yoktu.

     Üç saniye kadar kadının suratına anlamsızca baktıktan sonra zamanın birden akması şokunu üstümden atarak toparlandım ve bozuk kapıya yöneldim. Güvenlik görevlilerinden biri beni tanıyordu, onun suratına bakmamaya özen göstererek geçtim yanından. O bana bakıyordu, biliyorum. Şahit olduklarından ötürü merak ettiği, içini yiyip bitiren çok şey vardı, bunu da biliyorum. O ise sadece beni tanımadığı için hiçbir şey sorma hakkına sahip olmadığını biliyordu. 

     -Kim yaptı sana bunu? Bunu biri mi yaptı sana?

     -Çok derin, yine de dikiş atabilirim.

     -Hissediyor musun bir şey?

     -Adın ne senin?

     -Neden?

     -Neden?

     -Neden?

     Aptal sanrılar… Canımı yakan bir şey olduğunda, o mekâna daha sonrasında tekrar gidersem o olayı tekrar yaşıyorum. Bana bakan insanların suratı gözümün önüne geliyor, o gün dikkat ettiğim ayrıntılar gözüme çarpıyor, saatin kaç olduğu, yangın söndürme tüpünün nerede olduğu, sedyeyle taşınan adamın yana savrulmuş sol kolundaki bileğinde nasıl bir bilekliğin olduğu… Hepsi gözümün önünde canlanıyor ve her gün geliyorum buraya, daha ne kadar delirebileceğimi görmek istediğim için. 

     -Bugün nasılsın? Arka taraftaki odaya geç, hemen geleceğim.

      Arka taraftaki oda yüzleşmesi en zor olanıydı, bana inatla adımı sorup cevap almaya çalışan polis, iğneyi bileğime batırıp batırıp hissediyor musun diye soran doktor… Hepsini hatırlıyorum ama o an bilincimin yerinde olmadığına o kadar eminim ki… Odada iki erkeğin yanında bana bakıp ağlayan bir kadın daha vardı ve ben bu kadını seneler önce yatak odamın kapısında görmüştüm, tanışıyorduk kısacası. Doktor bana bilincim yerinde değilken görsel halüsinasyonlar gördüğümü söylemişti. Eğer durum buysa olup biteni bu denli canlı hatırlamam neye delalet eder?

     -Çok bekletmedim, değil mi? Tedaviyi reddeden yaşlı bir amca vardı da…

     Devamını dinlemeyi çok isterdim ama yine kulaklarım çınlıyordu, tekrar o gün yaşanan olaylarda duyduğum şeyleri duyuyordum. Polisi, doktoru, canları acıyan hastaları, aceleyle getirilen malzemelerin birbirlerine çarptıklarındaki metalik sesleri… 

     -Neden endişeyle bana bakıyorsunuz? İyiyim ben.

      -Gerçekten mi? Peki madem, sana bir kitap getirdim. Bu benim son zamanlarda okuyup çok sevdiğim bir kitap. Yarın sen de bana en sevdiğin kitabı getirir misin?

       Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel kitabı sağ yanımda benimle beraber oturuyordu, beyaz çarşaflı sedyenin üzerinde. Cevap vermedim, getireceğimi biliyordu nasıl olsa. Onu ilgilendirmeyen işlere burnunu sokmadığı için seviyordum bu adamı. Keşke adını hatırlayabilsem, unuttuğum tek şey adı. Ben sessiz sedasız, ona belli etmeden suratına bakıp adını hatırlamaya çalışıyordum ki birden bitti dedi. 

     -İşte, bitti. Bu kez biraz daha sıkı yaptım, gece yatarken kaymasın diye de koluna bantladım.

     Ne düşündüğümü anlamış olacak ki gülümseyerek adını söyledi tekrar, ben de geldiğim gibi hiçbir şey demeden çıktım hastaneden. Aziz Nesin’in bir kitabını götürmeyi düşünüyordum. Yarın tekrar gideceğim nasıl olsa, ertesi gün de ve ondan sonraki günlerde de…

      Ben bu düşüncelere dalmışken birden elimde kitabın olmadığını hissettim, hastaneden de çıkmamıştım. Şaşkınlıkla elime bakarken arkamdan yaşlı bir teyze seslendi. 

     -Yavrum ilerlesene bak bu kadar insan seni bekliyor, sıra sana gelmiş.

     -Kimliğiniz?

     -Hanımefendi, kimliğiniz?

Yazar: Özgür Özben

ACİL” için 2 yorum

  • 24 Aralık 2020 tarihinde, saat 19:56
    Permalink

    Harika bir dueum hikayesi. Bayıldım.
    Başarılarının devamını dilerim Sayın Özben.

    Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.