Umut Satıcıları

(Bu yazının okunması yaklaşık 3 dakika sürmektedir.)

Ağaçtan yapılmış eski küçük kulübeye güneş tatlı tatlı yansıyordu. Temiz bahar havası kuşları neşelendirmiş olacak ki her ağaçtan bir kuş cıvıldıyordu. Sanki hiçliğin ortasındaymış gibi duran kulübenin yaşlı sahipleri, ellerindeki bir fincan çayla ilk misafirlerini bekliyorlardı. Kulübe gerçekten de hiçliğin ortasındaydı. Manzarası her gün bir başka olurdu. Bir gün uzaktan gelen dalga sesleri kulağınızı doldururken bir gün de ormanlara has o ağaç kokusuyla uyanırdınız. Yani Umut Satıcıları’nın bir adresi yoktu. Önündeki posta kutusu genelde dolu olurdu. Adres yazmayan zarflar, bir şekilde Umut Satıcıları’nı bulurdu. Umut Satıcıları’nı aramak için yola çıkan kimse ise onları bulamazdı. Satıcılar onu arayanlara görünmez, yalnızca ihtiyacı olanlara kendini buldururlardı. Yaşlı adam ve eşi bu gezgin kulübe ile neredeyse elli yıl geçirmişlerdi. Kimin ne umuda ihtiyacı varsa yaşlı çift bir bakışta anlayıverirdi. Artık işlerinde usta olmuşlardı. Küçük kulübedeki yaşlı çift ilk misafirlerini büyük bir merakla beklemeye koyulmuşlardı ki karşıdan biraz uzakta, uzun saçlarıyla peri gibi bir genç kadının kulübeye doğru ilerlediğini gördüler.

“İşte Umut Satıcıları’nın mesaisi başlıyor.” dedi, yaşlı adam eşine.

“Ne güzel bir genç hanım böyle, ah umarım ona uygun bir şeylerimiz vardır.” dedi yaşlı kadın gülümseyerek.

“Burda herkese uygun bir şeyler hep olur, tatlım.” diye yanıtladı yaşlı adam ve o da gülümsedi.

O sırada genç kadın kapıya varmıştı.

Yaşlı adam kapıyı açtı.

“Hoş geldiniz.” dedi gülümseyerek.

Genç kadın şaşkın duruyordu.

“Ben… Ben sanırım kayboldum… Neredeyim bilmiyorum…”

“Ah hangimiz kayıp değiliz ki? Lütfen içeri gelin.” dedi, yaşlı kadın tezgahın ardından.

Genç kadın mavi gözlerini tereddütle içeride gezdirdikten sonra çekingen bir adımla eve girdi.

“Size rahatsızlık vermek istemem.” 

Genç kadın hem çok zarif hem de çok görgülüydü.

“Lütfen oturun. Çay ister misiniz?” dedi yaşlı adam. 

Genç kadın çekingen tavrıyla başını sallayınca yaşlı adam yeşil bir fincana çay doldurup ona uzattı.

Genç kadın tezgahı ve değişik şişelerle dolu rafları incelerken çayını yudumluyordu.

“Burası… Siz bir çeşit şifacı mısınız?”

Yaşlı çift ilgiyle gülümsediler.

“Öyle de denebilir.” dedi yaşlı adam.

Genç kadın hala raflardaki şişelere bakmaktaydı.

“Biz, Umut Satıcıları’yız.” dedi, yaşlı adam onun soru işaretlerini gidermek için.

Genç kadın kaşlarını çatarak yaşlı çifte baktı.

“Burayı duymuştum! Şehirde sizden bahseden çok insan var. Ama burası bir efsane gibi. Bu kulübeyi bir kere bulan bir daha bulamıyormuş, öyle diyorlar.” dedi genç kadın ve daha da büyük bir iştahla etrafı incelemeye koyuldu.

Genç çift gülümsedi.

“Biz, sadece gerçekten ihtiyacı olanların karşısına çıkarız.”

“Genç bir tüccar, at arabasıyla gezerken susuzluktan bayılmak üzere olduğu sırada sizin kulübenize rastlamış. Biraz su rica etmek için kapıyı çaldığında sizi zaten onu beklerken bulmuş. Sizden hayatında sahip olduğu en güzel şeyi satın aldığını söylemiş durmuş. Bu hikaye çok ünlüdür. Sizi bulmak için uğraşan o kadar çok kişi var ki.”

“O zaman sizi şanslı sayabiliriz genç hanım.” dedi yaşlı kadın sevimli bir ifadeyle.

“Sizi buraya neyin getirdiğini merak ediyorum doğrusu.” diye konuya girdi yaşlı adam.

“Ben… Ben bilmiyorum.”

Yaşlı çift sessizce beklediler. Bazen insanlar anlatmakta zorlanırlardı, bu normaldi.

“Kız kardeşim çok hasta. Her yanda çare aradık ama kimse bir çözüm bulamadı. O çok küçük. Çok küçük ve akıllı bir kız çocuğu. Daha sekiz yaşında…”

“Kız kardeşiniz için umuda ihtiyacınız var o halde.” 

Genç kız utangaç utangaç ellerini izledi.

“Kendimi çok sıkışmış hissediyorum. Onun iyi olacağına inanmaya ihtiyacım var.” dedi, genç kadın sesi titreyerek.

Yaşlı çift birbirlerine baktılar. Yaşlı kadın onaylarcasına başını sallayıp rafların altından kalın bir kitap, birkaç küçük şişe ve kurutulmuş bir iki parça ot çıkardı. Arkasını dönüp malzemeleri karıştırmaya koyuldu. 

“Kız kardeşiniz için çok üzüldüm genç hanım.”

“Bana umut satabilecek misiniz? İstediğiniz kadar altın verebilirim! Para konusunda bir sıkıntımız yok.”

“Size elbette bir umut verebilirim. Yalnızca iki altın yeterli…”

Genç kadın şaşırdı. Sadece iki altına tüm dünyayı alabilecek miydi?

O sırada yaşlı kadın işini bitirmişti bile. Küçük mavi bir şişeyi eşine uzattı.

Yaşlı adam, mantar tıpalı mavi şişeyi genç kadınla aralarındaki masaya koydu.

“Bunu içerseniz, istediğiniz umudu içinizde bulabileceksiniz.”

Genç kadın heyecanla şişeye ve yaşlı adama baktı.

“Bu kadar mı yani? Sadece iki altın mı?”

“Bizim için evet. Ancak sizi uyarmam gereken bir durum var. Bu şişe size umut verecektir, ancak kız kardeşinize ne yazık ki şifa veremez. Bunu aklınızdan çıkarmamalısınız. Bizim şişelerimizde sadece umut vardır, kadere müdahale edecek güçler yoktur.”

Genç kadın afallamıştı. Bunu elbet o da biliyordu ama şimdi yaşlı adam böyle söyleyince kendini garip hissetmişti.

“Siz… Ne demek istiyorsunuz?”

“Umut güzeldir. İnsanı iyileştirir. Ancak sonucun ne olacağından bağımsızdır.” dedi, yaşlı adam.

“Boş bir umut istediğimi mi söylüyorsunuz?”

“Hayır, hiçbir umut boş değildir. Umut ederken kendinizi olası sonuçlara da hazırlamanızı söylüyorum.”

“Anlamıyorum…” 

Yaşlı çift ilgiyle genç kadına baktılar. Bu ilk defa başlarına gelmiyordu. Umudun ne olduğunu kavramak, insan doğasına ağır geliyordu.

“Bizim iksirlerimiz, yalnızca umut verir. Ancak tarihte buna çok kapılan birkaç kişi olmuştu. Bizden yüzlerce iksir satın alıp sadece umut edinerek hayatlarını düzene koyacaklarına inananlar…”

“Peki, sonra ne oldu?” diye sordu genç kadın.

“Biz onları uyardık, ancak onlar dinlemediler. O kadar çok umut iksiri içtiler ki gerçekle hayali ayırt edemez hale geldiler. Sonlarının pek iyi olduğu söylenemez.” dedi, yaşlı adam hüzünlü bir sesle.

Genç kadın az önce heyecanla baktığı mavi şişeye şimdi korkuyla bakıyordu.

“Hayır korkmayın. Umut en güzel şeydir. Sadece onu gerçeklikten ayırdığınızda… Size şifa verecektir, eğer akıllıca kullanırsanız.” dedi yaşlı kadın ilgiyle.

Genç kadın bir süre daha şişeye bakıp çayını yudumladıktan sonra kararını vermişti. 

Ayağa kalktığında yaşlı çift de onunla birlikte ayağa kalktılar.

“Size iki altın vereceğim çünkü bana güzel bir ders verdiniz. Ama iksiri istemiyorum, artık ona ihtiyacım olduğunu sanmıyorum.”

Umut Satıcıları tatlı tatlı kadına gülümsediler. Kadın, iki altını çifte verip onlarla vedalaştı. Omuzları daha yukarıda, biraz daha hayat dolu şekilde kulübeden çıkıp gitti.

Yaşlı çift birbirlerine bakıp güldüler. Yaşlı kadın, pencereden giden misafirlerini izlerken gülümseyerek konuştu.

“Hiçbir zaman şişenin dolu olup olmadığına bakmıyorlar bile.”

Yazar: Eylül Yılmaz

Umut Satıcıları” için 2 yorum

  • 5 Şubat 2021 tarihinde, saat 16:56
    Permalink

    Çok güzel bir yazi

    Yanıtla
  • 5 Şubat 2021 tarihinde, saat 16:58
    Permalink

    Çok güzel bir yazi…

    Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.