(Bu yazının okunma süresi yaklaşık 1 dakikadır.)
Seviyorum kendimi, ama bir o kadar da nefret ettim kendimden. Değişmeyen ve
değiştirilemeyen her şeye, bir dolu ukdeyle baktım. Kalp damarlarımdan attı bu sessiz çığlık; yaşamın
ve yaşamım arasındaki binlerce köprüden haykırırcasına aktı. Kahkahayı ve mutluluğu, öfkeyi ve
hüznü, sevinci ve nefreti bağladım, mezarlar dolusu kahverengi ağaçlara. Sevgim de nefretim de
bir bir döküldü yanaklarımdan. O taşkın sulara.
Kinim bakiredir benim. Hıncım uslu bir köpeğin sessiz hırıltılarıdır. Sevgimin narin elleriyle
bileyip coşkusuyla dövdüğüm onlarca kılıcım, nefretimin soğuk nehirlerinden yüzerek saplandı
diğerine. Geriye tek bir not kaldı sadece;
“Kurmaca dünyalarımın en soğuk rüzgarıydın o gün. Fırtınalarımın en keskini, sağanaklarımın
en dolusu, depremlerimin en yıkıcısıydın. Kaybettiğin şeyin, heba ettiklerinin enkazında, sen de silinip
gittin. Benim nefretim, özünde seni sevebilme potansiyelini öldürdüğün içindir.”
Yazar: Burak Bayık