Sandıktan 5: Munchausen Sendromu

Saat öğle yemeği saatine yaklaşmış ve hastalar yavaş yavaş yemek salonuna inmişlerdi. Selin Meyra’yı odada bırakarak indi yemekhaneye. Merdivenlerin köşesindeki ilk masaya oturdu, hem uzaktan herkesi izleyecek onlar hakkında ufak tefek bilgi sahibi olacaktı hem de zaten yemek yemeyecekti. Çünkü ona göre yemek yedikçe kilo alıyor ve bedeni istemediği kadar çirkinleşiyordu. Masasına Selda oturdu ilk önce. Sessiz sakin bu oturuşundan Selin tedirgin olmuştu fakat zaten burada tedirgin olduğu çok daha fazla etken vardı. Selin, Selda ile konuşabileceğini düşündü en azından o Meyra gibi her şeyi unutmazdı. Ya da hiçbir şeyi hatırlamamazlık etmezdi…

“Ben Selin, bugün geldim.” dedi yüzüne bakarken Selda’nın, kendini örtbas etmeye çalıştı. “Ben Selda hoşgeldin, yüzünü de göstersen ya keşke bana…” dedi Selda anlamıştı aslında Selin’in sorununu fakat üstelemeyi seviyordu.  Tanışmaları çok uzun sürmedi. Selda ona borderline hastalığını, Selin de kısaca beden dismorfik bozukluğunu anlattı Selda’ya. Birbirlerine bunları anlattıktan sonra Selin: “Ben buradan korkuyorum, buradakilerden.” dedi. Selda kendi ile gurur duyan ama bir o kadar da hüzünlü bir sesle:  “Biz korkutucu olabiliriz belki kimi zaman, hatta bir kaçımız zarar da veriyor olabilir çevresine. Ama biz dış dünyanın o büyük kötülüğünden korunamadık da bu haldeyiz, o dış dünya kadar da kötü değiliz. Yalnızdık, yoksulduk, konuşamıyorduk. Ama hiç birinin kalbini incitmedik, hiç kimseye istemediği hayatı yaşatmadık. İstemediğimiz hayatı yaşattılar bize. Biz en çok kendimize zarar veririz. O yüzden de en çok kendimizden korkmalıyız.” dedi  Selda.

“Ben bunların farkındayım ama ilk kez böyle bir yerdeyim, lütfen siz de bana hak verin. Yine de sizleri tanımak  istiyorum. Bana sen anlatsan ya buradakileri. ” dedi Selin yüzü yerde. Ama bu kez yüzünü saklamak için değil, utancını ört bas etmek için yerdeydi yüzü. “Buradakilerden başlayalım istersen?” diyerek ilk önce Filiz’i anlatacaktı.

Selin salonun en ucundaki dakikalardır öksüren kadına baktı. “O?” Dedi gözlerinde onu gösteren ima ile. “O mu? Filiz.” Uygun kelimeyi arar gibi düşündü. “O hasta.” cevabını verdi net ve dolaysız bir şekilde Selda. Selin şaşırarak “Hasta mı? Hepimiz hasta değil miyiz zaten?” diye sordu cümlenin sonundaki alaycı kahkaha ile. “Hayır hayır, onun hastalığı; hastalık. Kimi zaman kanser kimi zaman verem. Hatta bazen cüzzamlı olduğuna inanıp derisine çizimler yapıyor fakat hiçbir sorunu yok.  Ben ilk geldiğimde onunla tanışınca bana aids olduğunu söyleyerek ondan uzak durmam gerektiğini belirtti. Sonradan anladım ki bunu kendisi uydurmuş…”

“Aids değil yani? Anlayamadım. Daha açık anlatabilir misin?”

“Yani kendini hasta olmadığını bildiği halde hastaymış gibi tanıtıyor, hastalıklar uyduruyor, hastalıkları değişiyor ama hastalıkları hiçbir zaman iyileşmiyor, hep hasta oluyor.

“Bir insan bunu neden yapar ki? Ben sürekli öksürdüğü için de bir sağlık sorunu olduğunu düşündüm ama bir kandırma yani bu, öyle mi?”

“Evet, sürekli beyaz pudra sürüyor yüzüne mesela, kanser olduğum için rengim kaçtı diyor. Duyduğum kadarı ile çok fakir zamanlar geçirmiş. İlgisiz yetişmiş çocukken ve göremediği ilgiyi tamamen doktorlardan ummuş. Sürekli acillere gidip ölecek kadar acısı olduğunu söylemiş. Kendi de biliyormuş gayet sağlıklı olduğunu ama yine de uydurmuş bir sürü hastalık. Hep farklı farklı hastanelere gitmiş, farklı bölümlerine hastanelerin. O yüzden de bir süre kimse fark etmemiş bu durumu. Sonra iki farklı zamanda iki farklı hastanede çalışan bir hemşire tanımış bunu. Durumu fark etmiş, gerekli yerlere bildirmiş. Filiz bir süre kliniklere gide gele tedaviye başlamış, çoğumuz gibi geçici ilaçlar vs. ama durum iyice ilerlemiş. Hastanelere gidebilmek için bedenine zarar vermeye başlayınca buraya yatırmışlar onu da. Uydurduğu hastalıklardan kurtulmaya çalışırken gerçekten büyük bir hastalığın pençesindeymiş de fark edememiş. Sanırım insan bazen mutlu olmak için hem kendini hem de diğerlerini kandırmayı mübah sayıyor. İşte zihin kandırmaya başlayınca da kendimizi burada alıyoruz.”

Konuşma devam ederken Selin, Selda ve Filiz onların yanına yaklaştı. Elini uzatarak tanışmak istedi Selinle.

“Merhaba ben Filiz, hoş geldin.” dedi az önce kendi hakkında konuşulduğunu bilmeden. “Ah kusuruma bakma elimi uzattım ama belki sıkmak istemeyebilirsin.” diyerek geri çekti bir hızla. Olayı anlamaya çalışan Selin “Hoş buldum, ama neden sıkmayayım elinizi?” diye yanıt verdi.

“Kızamık hastasıyım ben, bulaşabilir tedbirli olmanız gerekir.” dedi Filiz.

YAZAR: Miray Özden Kıran

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.