Röportaj: Harun Tekin

  • Boğaziçi Üniversitesinde felsefe bölümünün yanı sıra ikinci ana dal olarak psikoloji okuduğunuzu biliyoruz. Psikoloji eğitiminizin müzik hayatınıza bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, nasıl bir etki yaratıyor? 

Düşünüyorum. Tahminen çeşitli etkileri olmuştur ancak bunu ölçmedim, bilemem. Ölçülebilir olanın ne olup olmadığına dair düşündüğüm bir dönem olmuştu. Felsefede daha farklı bir alandayız, psikoloji ise istatistiğin de devreye girdiği bir alan. Mesela benim için istatistiksel sapmanın neye göre belirlendiği önemli bir konu olmuştur ve hala öyle. Buradan hep beraber uçarak İnönü Stadı’na gitsek bunun tekrarlanabilir olması gerekiyor ya hani. “Ya tekrarlayamazsak yine de değerli değil mi?” gibi… Çok kısaca özetleyebileceğim şekilde bilim felsefesi tarafından gelip psikoloji sınıfında sıkıntı çıkartan öğrenci konumumu hayatta da sürdürmeye gayret ettim. Bu genel olarak şüphecilik vs. gibi daha çok felsefeden getirdiğimiz şeyler ile sınırların nerede konduğu, neden orada konduğu, tariflerinin neye göre yapıldığı üzerinden de hayatımı çok etkiledi. Düşünüş biçimi bakımından etkiledi. Kelimeler üzerine düşünmek bile bir şey sonuçta. Örneğin; ‘’Statistically Significant’’ terimini bizim hep ‘’İstatistiksel olarak anlamlı’’ olarak çevirdiğimizi hatırlıyorum. Fakat kayda değer olması gerektiğini düşünürdüm. Bu benim için önemliydi. Herkese anlatırdım bunu ‘’Böyle olmalı’’ diyerek. Tarifler, tanımlar üzerine bir titizlenme daha sonraki bütün yolculuğumda bana eşlik etti. Editör ruhlu bir insan oldum. Metin düzeltirim, harf hatası sevmem. Hem bir düzen hem de düzene isyan duygusu – ikisini de bende psikoloji eğitimi çok körükledi.

 

  • Hem müzik hem psikoloji alanında bilgi sahibi biri olarak müzik psikolojisiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Müzik ile psikoloji arasında nasıl bir etkileşim var sizce?

İkisi de benim ilgimi çekiyor. İlgimi biraz bütün imkanlarıyla insan zihni çekiyor ama imkanları dediğimiz zaman düşünceye sıkıştırılamayacak yanları var. Bir hesaplayan, tasarlayan yan var bir bilinçli olan bir kısmı var insan zihninin. Bir de bilinçdışı var, sezgiler, duygular, itkiler var. Bunların hepsini birleştirdiğimiz zaman beni insan bedeni hiçbir zaman o kadar fazla ilgilendirmedi. Beni daha çok ilgilendiren insanın zihinsel potansiyelleri oldu. Psikolojide de müzikte de hem etkileşim imkanları çok büyük hem de şifa olanakları çok büyük, zaten müziğin en önemli fonksiyonu şifa.

 

  • İnsanların farkı seslere, müziklere farklı tepkiler verdiği, bu seslerin insan beyninde sakinleştirmek, ağrı/acı azaltmak vb. gibi etkiler yarattığı araştırmalarla kanıtlanıyor. Siz müziğinizin insanlarda nasıl bir etki bırakmasını arzu edersiniz?

Bu insana göre değişiyor. Bir roman havasıyla elektronik pop arasında bir etki farkı olabilir ama dinleyenin kim olduğu ile de çok bağlantılıdır. Dolayısıyla ‘’Bizim müziğimiz şunu yapar.’’ demek çok kolay değil bence. Mesela bir şarkıyı bir insan medya eleştirisi bir başkası aşk şarkısı diğeri isyan olarak algılayıp duygulanabilir ancak o müzikle ne zaman karşılaştığınız da bir etken. Örneğin iyi hissettiğiniz bir anda tanıştığınız bir şarkı kendinizi kötü hissettiğiniz bir anda çaldığında o şarkının sizin için anlamı değişebilir.

 

  • Sait Faik Abasıyanık ‘’Yazmasaydım deli olacaktım.’’ der. Farklı sanat türleri insanın kendini var etme ya da ifade etme şekilleri olarak karşımıza çıkıyor. Müziğin sizde böyle bir yeri var mı? Yani ‘’müzik yapmasaydınız deli olur muydunuz?’’

Ne deli olmak ne de deli olmamak üzerine edebiyat yapamam. Deli olarak bir yerde uyumsuz olana diyebiliyorlar ama bunlar illa çok da matah şeyler değil. Sanatçı olup böyle şeylerin arkasına saklanıyorsanız sıkıntılı bence. Daha çok ürün olarak ne ortaya çıktığına bakmak gerek. Örneğin bir insan zaten tembelse, tembel birini havalı yapmak için “sanatçının havailiği” güzel bir kılıf bence. Ancak şairin ya da sanatçının da bir tembellik özgürlüğüne mutlaka sahip olması lazım. Tembellik özgürlüğüne sahip olursa gerçekten dünya çapında işler çıkarma ihtimali daha yüksek oluyor. 

 

  • Bugün eserlerine hayranlıkla baktığımız, dinlediğimiz pek çok ressam, müzisyen, sanatçı ciddi psikolojik problemler ve hastalıklarla mücadele ediyordu. Sizce psikolojik rahatsızlıklar sanatı besleyen bir şey mi? İkisi arasındaki bağlantı hakkında neler düşünüyorsunuz?

Müzik üzerinden bahsedecek olursak yine şifa burada devreye giriyor. Aslında insanlar kendilerini iyileştirmeye çalışıyorlar. Kendini iyileştirme yolu olarak belki de sanat devreye giriyor. Ortaya çıkan eserler ile belki diğer insanları da iyileştiriyorlar. Bu arada sanatın negatif duygulardan daha çok beslendiği de çok yanlış sayılmaz belki. 

 

  • Gündüz Vassaf Cehenneme Övgü kitabında akıl hastanelerinin totaliter kurumlar olduğunu, toplumun normlarına karşı çıkan insanları yola getirmek amacıyla oluşturulmuş insancı koşulların dışında bir yer olduğunu söylüyor. Siz de şarkılarınız da ‘’Deli’’ kavramına yer veriyorsunuz. Siz deliler ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

Gündüz Vassaf da haklı ancak insanlık bir şey, bir çözüm bulmaya çalışıyor. Tabii ki hapishaneler, akıl hastaneleri benim savunacağım kurumlar değil ancak bunlar fonksiyonları olan birer kurum. Nasıl aşılabilir diye düşünürken, psikolojik rahatsızlıklarla deliliği, şiddet eğilimiyle bunların her ikisini de karıştırmamak gerekli öncelikle.

  • Yaklaşık 10 yıl önce Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmıştınız. Oraya giderken grup içi motivasyonunuz nasıldı? Beklentileriniz nelerdi? Kendi dilimizde bir şarkıyla katıldınız ve kendi dilinde bir şarkı ile katılmak çok büyük bir risktir algısı var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Bize TRT’den teklif geldiğinde şaşırmıştık. O gün o telefon gelmeden önce herhangi birimizin düşündüğü bir olasılık değildi. Bu önemli bir imkan. Normalde senden haberdar olamayacak milyonlarca kişiye bir şey söyleyebilmek demek. O gece Avrupa çapında toplam 110 milyon kişi canlı yayında bizi izledi. 110 milyon kişi canlı izliyor demek…

Mesela orada da psikoloji eğitimin faydasını gördüm çünkü yine istatistik bilimi ile tanışmıştım ve istatistiklere bakılacak olursa bizim zaten giderken ilk beşe giremeyeceğimiz hemen hemen garantiydi çok büyük bir “terslik” olmazsa. Ana diliyle katılanların yolculuğuna bakarak bunu söylüyorum. Bizim katıldığımız yıl bir tane vardı ana diliyle katılıp ilk beşte yer alan ülke. O da ev sahibi ülkeydi. Burada da ev sahibi olmalarının, geçen sene kazanmış olmalarının da etkisi var. 

Şarkının Türkçe olması da bizim tercihimizdi. Oradaki başarıya endekslenen bir tercih değildi. Öyle olsa mutlaka İngilizce bir şarkı ile gidilmesi gerektiği çok netti. Bizim söylediğimiz şarkı daha sonra bizim yıllarca burada da söyleyeceğimiz bir şarkı olsun istedik. Onu da başardık. Şarkının ne dediğine ne anlattığına dair bir açıklamam hiç olmadı bugüne kadar. Çünkü şarkının nasıl anlaşıldığını izlemek gerçekten dünyanın en eğlenceli şeyi. Çok farklı çıkarımlarda bulundu insanlar, çok okumalı bir metin ortaya çıktı.

 

  • Mor ve ötesiyle 20 yılı devirdiniz. Müziğe başladığınız dönemdeki Türkiye ve İstanbul ile şu anki Türkiye ve İstanbul arasında bir hayli fark var. Bu siyasi karışıklık, baskı, otoriterleşen rejim sizi, sanatınızı, üretkenliğinizi nasıl etkiliyor? 

Benim şahsen daha çalışkan bir insan olmamla sonuçlandı bu istibdat. 2013’ten itibaren sürekli bu durumun ciddi bir beyin göçüne sebep olacağını anlatmaya çalışmıştım. Bir de şunu belirtmiştim: Bu ülkeden gitme imkanı olduğu halde burada kalan kişiler, gitmeyenlere kızanların hayat kalitesini arttırıyor. Bu da baya bir eleştirilmişti hatta zamanında. Genel olarak, kaçmaktansa kalıp güzel şeyler üretmeye çalışıyoruz. Aramıza bir duvar örülmüş gibi; biri duvarın üzerindeki dev hoparlörlerden sürekli bize bağırıyor, biz de o duvarın üzerinden karşı tarafa çiçek atmaya çalışıyoruz. Bu baskı ortamı müzikal, edebi üretimi bir hayli arttırıyor aslında. Ve ben gelecekte inanamayacağımız kadar güzel günler geçireceğimizi de düşünüyorum. 

 

  • Yaptığımız toplantıda gençlere müzik piyasasına girmemelerini tavsiye etmiştiniz. Müzik sektörü girmesi, yer edinmesi, tutunması oldukça zor bir sektör. Tasvip etmediğiniz ya da rahatsız olduğunuz birçok yönü olduğu halde hala devam etmenizi sağlayan motivasyon nedir?

Müzik yapmadan durabiliyorsanız yapmayın.” diyoruz. Kimseyi buna teşvik etmek istemiyoruz açıkçası çünkü çoğu meslek alanına oranla başarıyı yakalaması ve sürdürülebilir bir şeye ulaşması çok daha zor ve düşük ihtimal. Aslında diğer meslek alanlarıyla karşılaştırdığımızda bir pilot da çok başarılı olabilir bir müzisyen de ama bir pilotun, bankacının neyi nasıl yapacağı az çok bellidir, katabileceği şeyler olsa da oldukça kısıtlı. Ancak bizim alanda kendi sevdiğin şeyle uğraşmanın sağladığı imkanlar var. Neyi yapıp neyi yapmayacağını seçme şansın var. Daha geniş bir özgürlük alanı var. Eğer o özgürlük alanını kullanmayacaksan müzik yaparken bu da bir tercih tabii ama başka bir şey yapmak çok daha mantıklı. Müzik sektöründe de o özgürlük alanını kullanarak bu başarıyı yakalamak çok zor. O yüzden teşvik etmek istemiyoruz ama oldu da girdilerse zaten elimizden geldiğince destek olmaya çalışıyoruz biz de.

 

  • Müzisyen olarak ünlü olmak bir yerde hayranlarınızla/dinleyicilerinizle özel hayatınızı paylaşmaya kadar gidiyor. Birçok yerde zaman zaman dinleyicilerin/hayranların tacize varan boyutta müdahalesi olabiliyor “ünlü kişilere”. Siz bu dengeyi nasıl koruyorsunuz? Bu, yaşamınızı ve sanatınızı nasıl etkiliyor?

Yerine göre bir mesafe koyabilmek için sevimsiz olabilmeyi becermek gerekiyor galiba. Tahakküm kurma eğilimi çok fazla insanlarda. Hiç tanımadığınız onlarca insan sevgilisinin doğumgünü için “sadece 1 dakikalık video” istiyor ve bunu yapmayınca da çok bozuluyorlar. Geçmişte Madonna’ya Michael Jackson’a kimse sosyal medyadan hakaretler yazmıyordu. Onların döneminin olayı bu değildi. Bizim dönemimizde de bu var, yapacak bir şey yok. Onun dışında sadece dışarı çıktığımızda fotoğraf çektirmek istiyorlar, bunda da bir şey yok.

 

  • Ünlü biri olarak göz önünde bir yaşam sürüyorsunuz, bu durumda gerek siyasi gerek sosyal konular hakkında görüşlerinizi dile getirdiğinizde fikirleriniz özellikle sosyal medyada linç boyutuna varan sert eleştirilere maruz kalabiliyor. Bu yüzden herhangi bir toplumsal konuda yorumlarınızı kamuya açık bir biçimde paylaştığınızda üzerinizde bir baskı hissediyor musunuz?

Sosyal medya çok yeni bir alan. 10 sene önce ne olduğunu bile bilmediğimiz şeyler bir anda hayatımızın merkezine geçti. Hayatımızın merkezine geçerken yavaş yavaş kendi kültürü, dejenerasyonları, raconları falan oluşuyor. Bunları öğrenmek de zaman alıyor. Ben hala öğreniyorum. Mesela aslında orada kimsenin fikrini pek değiştiremiyorsun, ben yeni yeni fark ettim bunu. Hatta insanların fikrini nasıl değiştiremeyelim diye bir platform yaratmak istesek kesinlikle böyle bir şey olurdu. Birbirlerine yakın düşünen insanlar bir araya gelip karşı tarafla atışıyorlar. İkna olmak üzerine değil ikna etmek üzerine kesinlikle. Başta çok naif bir şekilde herkese ulaşabileceğim, fikirlerimi iletebileceğim bir platform olarak görmüştüm ama öyle değilmiş. Şu an galiba temel olarak bizden data topluyorlar. Kendi arzumuzla verdiğimiz bilgilerle bizleri 40 yıllık arkadaşlarımızdan iyi tanıyıp kararlarımızı tahmin ediyorlar. Trump’ın seçim hikayesinde epey kullanıldı bu yöntem.

 

  • Eskiden müzik yapmak çok daha masraflı ve meşakkatli bir işti. Dijital platformların ortaya çıkışı ve gelişimi müzik sektörünü de hem olumlu hem olumsuz yönde bir hayli etkiledi. Bunun müzisyenlere ve müzik eserlerine nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?

Bu etkiler hakkında data yok elimin altında, o yüzden çok yorum yapmak istemiyorum bununla ilgili. İyi yanları var gibi duruyor, daha tam olarak iyi olmadı ama ilerleyen dönemlerde “iyi olmuş” diyeceğimizi düşünüyorum. Çok karışık ve uzun bir konu aslında, ilerleyen dönemlerde bununla ilgili daha sağlıklı fikirler oluşacaktır diye düşünüyorum. 

Hazırlayan: Ezgi Aktuğ & Kürşat Keşan

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.