Meslek Yasasından Açıköğretime

''Psikoloji bilimi her ne kadar bireyi incelese de, bireylerin bir toplumu oluşturan her bir parçayı temsil ettiği düşünülürse bu alanın önemi herkesi yakından ilgilendirmelidir. Alanında yetersiz ve kaliteli bir eğitime sahip olmayan deneyimsiz psikologların, bireylerin ve toplumun ruh sağlığı üzerinde geri dönülemez hatalara sebep olabileceğini hatırlatmak isterim.''

(Bu yazının okunma süresi yaklaşık 3 dakika sürmektedir.)

Son iki haftadır gündemde sıklıkla karşılaştığımız, hem İstanbul hem de Ankara Üniversitesi açıköğretim fakültesinde açılmış olan psikoloji bölümü hakkındaki tartışmalar devam etmekte. Peki bu konunun değeri ve önemi nedir?

Psikoloji, 4 yıllık lisans eğitimi sürecinde içerisinde uygulamalı derslerin bulunduğu, öğrencilere ölçme ve değerlendirme becerilerinin kazandırıldığı, birçok üniversitede öğrencilerin staj yapma ve tez yazma sürecinden geçirildiği, onlarca alana ayrılan ve yaygın kanının aksine Türk Psikologlar Derneği tarafından akredite edilmiş üniversitelerin EA alanında yüksek puan ve iyi sıralamalarda alım yaptığı bir bölümdür.

Psikoloji, öğrencilere 4 yıllık lisans eğitimi içerisinde bile ancak birkaç metrekaresinin gösterilebildiği büyük bir denizdir. Mezunlar, bu 4 yıllık eğitimden sonra seçtikleri alanlarda uzmanlaşmak ve bilgilerini arttırmak üzere çalışmalarını ve deneyimlerini sürekli devam ettirmektedir.

Psikoloji bilimi her ne kadar bireyi incelese de, bireylerin bir toplumu oluşturan her bir parçayı temsil ettiği düşünülürse bu alanın önemi herkesi yakından ilgilendirmelidir. Bu bağlamda, psikolog olmak beraberinde alanında yetkin olmayı, pratik beceriye ve iletişim becerilerine sahip olmayı gerektirmektedir. İlgilendiği alan insan olan dinamik bir bölümün, yüz yüze eğitim ve deneyim olmaksızın okunması bu özelliklere sahip nitelikli psikologların yetişmesinin önünü tıkayacaktır.

Ülkemizde ne yazık ki insan bilimleriyle ilgili alanlarda nitelikli ve alanında yetkin bireyler konusunda eksiklikler bulunmaktadır. Psikoloji de yavaş yavaş bu alanlar arasında yerini almaya başlamıştır. Bunun birçok nedeni var, ben aklıma gelen en önemli nedenlerden bahsetmek istiyorum.

Öncelikle şu anda psikoloji bölümü, ülkemizde bazılarının kontenjanı dahi dolmamış 102 farklı lisans programında bulunmaktadır. İlk başta 30-40 arası kontenjanla alım yapılıyorken birçok üniversitede bu rakam zamanla 60-70’in üzerine çıkmış; en son 100-110 civarı alıma ulaşmıştır. Bu durum hem kontenjanların  hem de eğitim veren kurumların sayısının artması açısından değerlendirildiğinde  her geçen yıl mezun sayısı artmakla birlikte öğrencilere verilen eğitimin kalitesi düşmektedir.

İkinci bahsedeceğim konu, yine sıklıkla eleştirilen bir konudur. Sosyal medyanın da hayatlarımızla içselleştirilmesiyle birlikte başta Instagram, Facebook gibi pek çok mecrada parayla “sertifikalı” eğitim satıldığını görmekteyiz. Bu eğitim kurumlarının yeterince denetlenmediği kanısındayım; kimisi eğitime aldıkları kişilerin psikolog olup olmamasına bakmıyor bile. Bunun yanında başka başka bölümlerden mezun olanların, bu tarz kurumlardan aldıkları eğitimlerle “terapi” yaptığını görmekteyiz, kaldı ki “terapist” olabilmek ve “terapi” yapabilmek için bile klinik psikoloji alanında yüksek lisans yapmış olmak gerekmekteyken yani terapi uygulayabilmek için sadece psikoloji mezunu olmak bile yeterli değilken bu hareket yasal olmamakla birlikte toplumun ruh sağlığıyla oynamaktır. Yine sosyal medyada sıklıkla karşılaşılan bir durum olarak, eğitimini nereden aldığı belirsiz sertifikalarla “kişisel gelişim uzmanı” ve “yaşam koçu” gibi unvanlarla terapi ve danışmanlık yaptığını iddia eden kişiler bulunmaktadır. Bu insanlar psikoloji mezunlarının kendi mesleklerini icra etmelerine engel olmakla birlikte halkın sağlıklı bir şekilde tedavi veya terapi almalarını zorlaştırmaktadır. Bu durumlar, psikologların alanlarının talanına yol açmaktadır. 

Az önce bahsettiğim “alan talanları”nın önünü açan konu ise, hemen hemen bütün psikoloji öğrencilerini ve psikologları derinden yaralayan bir konudur. Yıllardır psikologlar, akademisyenler, psikoloji toplulukları ve öğrenciler “Meslek yasası gelsin!” diye çırpınmaktadır. Psikologların meslek yasasının olmayışı, farklı farklı alanlardan birçok bireyin psikologların yapması gereken görevlere dahil olmasına, psikoloji mezunlarının düşük maaşlarda ve kendi görevlerinin dışında kalan alanlarda çalışmalarına neden olmaktadır. TODAP’IN (Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği) hazırladığı psikologlar için meslek yasası önerisinde geçen şu cümleler durumu gözler önüne sermektedir: “Günümüzde psikologların çalıştıkları alanlara dair oluşturulmuş yasal düzenlemeler, birçok alanı tanımsız bırakmakta ve psikologluk mesleği icrasının niteliğine ve sınırlarına dair ortak tanımlar içermemektedir.” 

Bütün bu durumların herkesi ilgilendirmesinin sebebi de bunun aynı zamanda toplumun ruh sağlığını etkiliyor oluşudur. Günümüzde psikolojik sorunlar yaşayan ve bu konuda destek almak isteyen bireyler, hastanede zorlukla randevu aldıkları psikologlarda en fazla 20 dakika görüşebilmekte ve özel terapi seansları pahalı olduğu için herhangi bir terapi sürecinden geçememektedir. Bunun yanında alanda nitelikli araştırmalar yapılmasına önayak olacak olan içerisinde beyin görüntüleme gibi teknikler uygulanabilecek laboratuvarlar, ülkemizde ne yazık ki öğrencilik sürecinde çok az öğrencinin deneyimleme fırsatı bulduğu ve sayıları gerçekten az olan yerlerdir. Dünyada psikolojik, nörolojik ve bilişsel araştırmalar konusunda çığır açılan bu dönemde benzer araştırmalar için tanınan fırsatın düşük olması üzücü bir durumdur. Ülkemizde insanların ruh sağlığına, bir bilim olarak psikolojiye, psikologların haklarına gerektiği önem verilmemektedir.

Gelelim “açıköğretim” meselesine.

Psikoloji alanında verilen dersler teorik eğitimin yanında psikolojik testleri, araştırma ve deneysel yöntemleri, laboratuvar uygulamalarını, staj yapma ve tez yazma gibi deneyim kazandıracak eğitimleri de kapsamaktadır. Bu bakımdan psikoloji eğitimi basite indirgenebilecek bir alan değildir, olmamalıdır. Psikolojinin açıköğretimden verilebilmesi, zaten hâlihazırda zor şartlarda mesleklerini icra etmeye çalışan psikologlara, mezun olacak öğrencilere ve bu alanda emeği geçen akademisyenlere vurulan bir darbelere yenisini eklemekten başka bir şey değildir, uzun vadede ülkemizde psikoloji biliminin geleceğine etkileri oldukça olumsuz olacaktır.

Dolayısıyla, bu mesele sadece psikolojinin açıköğretim olması değil; temeli çok daha derin ve ucu yine biz bireylere dokunacak bir meseledir. Psikoloji bilimine yapılan haksızlığın iyi irdelenmesi ve bu konunun arada tek tük yapılan tartışmalara dahil olmaktan çıkıp meclise, yasalara girmesi gerekmektedir.

Psikologların hak ihlallerine uğramamaları adına meslek yasasının getirilmesi üzerinde konuşuluyor ve uğraşılıyorken böyle bir gelişme yaşanması üzücü bir durumdur. 

İçerisinde bulunulan durumun herkesi ilgilendirdiğini, alanında yetersiz ve kaliteli bir eğitime sahip olmayan deneyimsiz psikologların, bireylerin ve toplumun ruh sağlığı üzerinde geri dönülemez hatalara sebep olabileceğini tekrar hatırlatmak isterim.

Yazar: Yaren Köse

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.