
(Bu yazının okunması yaklaşık 3 dakika sürmektedir.)
Her insan doğduğu zamandan bu yana kendine bir “benlik algısı” geliştirmiştir. Doğduğu ve çevreyle etkileştiği andan itibaren kendi benliğini kurgulamaya başlamış ve bunu sürekli devam ettirmiştir. Peki nasıl yapmıştır bunu? Bir davranışından aldığı geri bildirim sonucunda yeni davranışının ne olması gerektiğini öğrenerek başlamıştır bu işe. Başta basit ve zararsızca öğrendiği şeyler, zamanla kalıplaşmış düşüncelere dönüşmüştür.
İnsan belli bir yaşa geldiğinde kontrol edemediği şekilde karmaşık şemalar geliştirmiş olur. “Hayat bir yarıştır ve ben en iyisi olmalıyım.” “Çinliler pistir. Amerika kötüdür.” “Her şeyin suçlusu devlettir.” “İnsanlar tarafından sevilmek istiyorsam onların istediği gibi biri olmalıyım.” “Bazılarının kötü duruma düşmesi kendi suçudur.” Bir başkasının gözünden kendisini görmekle başlayıp, bir başkasını kendi gözünden yargılamakla devam ederek bakış açısını bir kalıba oturtmaya çalışır.
Temelde oluşturulan düşünceler, sonradan anlam kazandırılarak mantıklı hale getirilmeye çalışılır. Peki kişi zamanla oluşturduğu bu düşüncelerle birlikte kurguladığı benliğinde bir gün tutarsızlıklar olduğunu fark ederse ne olur? Ailesinden veya çevresinden şiddet görerek büyümüş bir kişi, “Şiddet her şeyi çözer.” kalıbındaki yanlışları fark edip, “Şiddet iyi bir çözüm değildir.” kalıbını daha mantıklı bulmaya başlarsa ne yapacaktır? Çok basit, denilebilir, öyleyse öyle düşünmeye başlasın. Ancak kişinin düşünceleri büyüdüğü çevreyle, dolayısıyla kurguladığı benlikle çelişirse olumsuz benlik algısına sahip olacaktır. Kısacası kişi, benimsemek istediği yeni düşünceleri çevresine ve yaşamına aktarırken sıkıntı yaşayacak bu da kendi içinde bir uyumsuzluğa sebep olacaktır. Bu yüzden çevremizde bir sürü insan yargılanacağını bildiği konulardaki gerçek düşüncelerini belli etmez; bazıları da kendisine kendini rahat ifade edebileceği, kabul görebileceği farklı bir çevre bularak bu tutarsızlığı gidermeye çalışır. Yine de bu tutarsızlıklar büyük boyutlara ulaştığında, kişi özgüven problemleri yaşamaya başlar. Zamanla benimsediği ve doğru olduğunu düşündüğü yeni düşünce ve davranışlar, çevresi dolayısıyla kurgu benliği tarafından aşağılanmaya maruz kalır.
İşte tüm bu sebeplerden dolayı, insanların düşüncelerini, yargılarını ve şemalarını değiştirmesi başlı başına zor bir meseledir. İnsanlar kendi inançlarına öylesine bağlıdır ki, bu inancın doğru olmadığını keskin ve nesnel kanıtlarla, hatta gözleriyle bile görse bilinç ona inanmak yerine inanmamak için türlü mantıklı sebepler geliştirme yönünde çalışır. Zamanında dünyanın döndüğüne inanmayan insanları şimdi komik buluyor olabilirsiniz ama muhtemelen o zamanda yaşasaydınız siz de Galilei’yi taşlayan insanlardan olacaktınız.
Peki insan böylesine kendine özel, anlaşılması ve değiştirilmesi zor kalıp yargılar geliştirmiş, sürekli olarak çevresini yargılamaya devam eden bir varlıksa bir başkasını nasıl anlayacaktır? Bu sorunun cevabı, muhtemelen bir insanın ötekini hiçbir zaman tam anlamıyla anlayamayacağıdır. Agah Aydın’ın da dediği gibi. “Her anlama bir yanlış anlamadır.”
Gerçeklik, bizim algılarımızda başlar, bir başkasının algılarında şekillendirilip bize tekrar sunulur. Freud bu konuda biraz daha ileri gidiyor ve yaşadıklarımızın anı haline geldikten sonra bilincimiz tarafından yorumlanarak farklı bir boyuta taşındığını, yani artık gerçekliğini yitirdiğini öne sürüyor.
Bilincimiz anılarımızın eksiklerini tamamlar. Rüyalar parça parçadır, sonradan birleştirilip yorumlanır. Sürekli eksik parçalarımızı tamamlama isteğimiz vardır. Bildiklerimizi insanlara göstermek isteriz. Daha iyi olduğumuzu türlü şekillerde kanıtlamaya çalışırız. Bütünmüş, tammış gibi gözükmek isteriz; aslında çoğu zaman yetersizliğimizin üstünü ince bir örtüyle kapatmaktan ileri gidemeyiz.
Bütün bunlardan sonra bize, deneyimlediğimize emin olduğumuz anıları, kesin düşüncelerimizin ardında yatanları ve dünyayı çarpıtılmış gerçeklerle gördüğümüz benliğimizi sorgulamak kalıyor.
“Yetersizliğini sahiplenmeye cesareti olanların bir başka deyişle kendine bakmaktan korkmayanların yaşayabileceği bir mutsuzluktur mutluluk.”
1: Adam Phillips-Flört Üzerine
Yazar:Yaren Köse