(Bu yazının okunma süresi 2 dakikadır.)
Bazı anlar olur; hayatımızdan insanlar çıkıp gider. Bazıları sessizce, bize bile fark ettirmeden; bazıları ise koskoca bir kaosla… Ne olduğunu anlamadan, saçma gerekçelerle çıkarlar. Hatta bazen biz çıkarırız onları. Sadece bir gün önce “hayatımdaki en değerli insanlardan biri” dediğimiz kişiler, bir gün sonra bizim için bir hiç olabilir. Bu kadar kolaydır her şey. Çok sevmemiz veya değer vermemiz bir fark yaratmaz; gitmek isterler ve giderler.
Bizim çıkarmamız da zaten onların gitmek istediğindendir.
Bazen bu bizi çok fazla kırar, çok fazla yaralar. Kendimizi suçlarız, onların gitmek istediğini kabul etmeyiz. Hatta bu gerçeği görmeyiz bile. Kendimizi suçlu ilan eder, gitmemeleri için elimizden geleni yaparız. Tabii bu hiçbir etki yaratmaz; gitmek isteyen her türlü gider. Bizim yapabileceğimiz tek şey, gidişlerini geciktirmektir. Gururumuz çalışmaz, kendimize olan saygımız görünmez. Sadece bildiğimiz, gördüğümüz tek şey, onların gidişinden sonraki halimizin hiç iyi görünmediğidir gözümüze.
Bazense sadece rahatlarız. Giden, beraberinde üzerimizdeki yükü de götürür; gitmek istediği için bizde oluşturduğu yükü… Fark etmeden taşıdığımız bu yük, onunla beraber yok olur hayatımızda. Ve rahatlarız. İşte o zaman fark ederiz, o kişinin gerçekten gitmesi gerektiğini. İşte o zaman anlarız, aslında kendimizi düşünmemiz gerektiğini.
Halbuki o kişi bir süre önce çok sevdiğimiz sevgilimiz, çok değer verdiğimiz arkadaşımız ya da kardeşim dediğimiz dostumuzdu. Bu gerçek bir yandan yaralar; bir yandan da “ilişkiler bu kadar kolay sonlanabiliyor mu?” diye sorgulatır. Fakat bu sorgu işlevsiz bir sorgudur. Çünkü giden, gitmek için bütün eşyalarını hazırlamış, yola çıkmayı bekliyordur sadece.
Bize düşen tek şey, bu yolda onları sessizce uğurlamaktır. Bilmemiz gerekir ki kaldıkça yük olacaktır bize gitmek isteyen kişi. Ve bilmemiz gerekir ki onsuz hayatımız gerçekten çok daha güzel olacaktır.
Yazar: Merve Coşkun