Satırlar Arası Bir Çığlık

 İçinde yaşadığı hayatın anlamına dışardan bakmaya kalkıyor. Böylece yaşamını kontrol etmek istiyor. Fakat daimi kontrolü onu yaşamdan, yaşamaktan koparıyor.

(Bu yazının okunma süresi yaklaşık olarak 2 dk sürmektedir.)

Bir bardak gibi dolup boşalan hayatlar. Zaman akıp geçiyor. Bedendeki hücreler yaşlanıyor. İnsan fani. 

Arıyor. Çoğu zaman neyi aradığını bilmeden arıyor. Bulduklarını aradıkları zannediyor. Kendisini kandırıyor. 

Yaşantılarının zihninde bıraktığı izlere hatıra diyor, onları iyice silikleşene kadar saklıyor. Her zaman anlatamıyor.

 Seviyor, aşık oluyor, onu yaşama bağlayacağına inandıran saire denk geliyor; beklentileri karşılanmazsa aşkı yalan olabiliyor. Hâllerle hâl olduğu sairden öylece vazgeçebiliyor. Yokluğunun acısıyla nasıl baş edeceğini bilmiyor. Kırılıyor, inciniyor, hayal kırıklığına uğruyor bunları nasıl ifade edeceğini bilmiyor. Güçlü görünmeyi seçiyor. Kendi değerini saire ne kadar çabuk yabancılaşırsa o kadar çabuk koruyabileceğine inanıyor.  Belki de birini tamamen sevebilecek yeterlilikte değil. 

Oysa bazen bir ilişki biter, biz öyle sanırız, ama o çoktan bizi değiştirerek ebediyetimize karışır. Artık ne yöne gideceğimize bile karışmıştır. Bir fısıltı gibi kulağımızdadır. Bazen bir gölge gibi arkamızda. Bitmemiştir. Bunu göremiyor.

Usuyla çabucak kavrayamadığı davranışlarının itkilerine bir kılıf uyduruyor. Yaptıklarını meşrulaştırmak istiyor. 

Hissedemiyor, hissetmiş gibi yapıyor. Söyleyeceklerine anlam derinliği katmak için özenle seçtiği şatafatlı kelimelerin altında eziliyor. Kendi kendisinin içini boşaltıyor. Oysa kendi başına söyleyecek ne çok derinliği var.

 Hızlı yaşayanlara karşı; fakat yavaşlama modasını müthiş bir hızla takip ediyor.

 Varolduğunu kanıtlamak istiyor. Karşısındaki onu duymak için sustuğundaysa kendi sesini ondan duymayı bekliyor. Destek adı altında kendisine sihirli bir değnek arıyor.

 Bulduklarından memnun kalmazsa tekrar arıyor. Hem ayaklarını yerden kesecek olanı hem de onu bir merkeze sabitleyecek olanı arıyor. Tek bir insandan verebileceğinden fazlasını istiyor. İsteklerinin doyumsuzluğuyla yüzleşiyor. Her şeyin boşuna olduğunu düşünüyor. Bir zamanlar mânâ peşinde koştuğu tenler şimdi yalnızca çıplak bedenler oluyor.

Bu defa çocukluk öykülerinde arıyor. Gençliğine bakıyor, ana babasıyla olan ilişkileri üzerine düşünüyor. Kim olduğunu, ne istediğini bilmek istiyor. Sevmeye, affetmeye, özlemeye değer pek bir şey bulamıyor. Oysa içinde ukte kalan şeyler var. Ama dili çözülmüyor.

 Anlaşılmadığını hissediyor. Sanki tüm bu dünya ona karşı keskin bir tavır almış gibi. O ve diğerleri. Korunmak için ördüğü duvarları şimdi üzerine üzerine geliyor.  Başkalarının sınırlarına basmaktan korkuyor, yine de içten içe tüm sınırları aşıp içeri girmek istiyor. Bir ilişki nasıl adım adım inşa edilir bilmiyor.

 İçinde yaşadığı hayatın anlamına dışardan bakmaya kalkıyor. Böylece yaşamını kontrol etmek istiyor. Fakat daimi kontrolü onu yaşamdan, yaşamaktan koparıyor.

Bir bilinmezliğin içine düştüğünü düşünürken yolda kendisi gibi yürüyen başka hayatlara çarpıyor; onlardan farklı olduğuna inanmak istiyor. 

Bir hikâye yazmaya başlıyor, ne sonu belli ne başı. Çevreyi tasvir etmek istemiyor. Satır aralarında bağırmak istiyor. Haykırıyor. Kelimeler kalabalık ediyor, gürültüsünü bastırıyor.

*Müzik Önerisi: Damien Rice – It Takes A Lot To Know A Man

Yazar: Aziz Akar

Görsel Kaynak: Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.