(Bu yazının okunma süresi yaklaşık 2 dakika sürmektedir.)
Adım adım sona geliyoruz… Birlikte geçireceğimiz son birkaç zaman, hislerimizin ve nefeslerimizin birbirine tek bir satırda buluşacağı son birkaç kelime. Aslında yaşanılan her şey böyle değil midir? Giriş gelişme ve sonuç. Bazen mutlu biter bazense hüzünlü ama ne olursa olsun buruk, yarım kalmış, tamamlanmayı bekleyen…
Her şeyin gizli ve gizemli olduğu amalardayız hepimiz. Olmasını istediklerimiz ve olanlar arasındaki girdapta sürükleniyoruz ömür boyu. Keşkelerin iyikilerle savaştığı dünyamızda yavaş yavaş heveslerimizi kaybediyor belirsizliklerin içine koşarak ilerliyoruz. Yanlış ve doğrunun kavgasında kaybolurken belki de masum görünen kirlileriz. Elimizden geldiği kadar yumuşatıp, masumlaştırarak sunuyoruz kendimizi hayata, hayatımıza. En keskin kenarlarımızı törpüleyerek başlıyoruz aslında vazgeçişlere. Sustuklarımıza çığlıklarımızı ekleyip harmanlıyoruz benliğimizin gölgesinde. Adım adım ilerlerken bazen koşarak geri dönüyoruz. Yorgun, huysuz ve tükenmiş ruhlarımıza birkaç mil ağırlık daha yükledikten sonra tutkuyla tüm bağlarımızı koparıyoruz.
Yanlış zamanlarda doğruları aramaya kalkmak, bir gerçeğin rüyasına dalmak gibiydi. Bazen rengarenk, bazense alabildiğine karanlık. Gözünü bir anlık alan delilik ve cesaret gün gelecek en siyah perdelerini örtecekti fakat tutku ve gerçek hiç olmadığı kadar içinde saklayacaktı olanları. Bir nefes öteye gitmek isterken, nefes nefese pişmanlıklarda doğrultacağız belimizi. Kalan tüm çabalarımızın üstüne beyaz bir çarşaf çekip basitçe saniyeler içerisinde yok edeceğiz. ‘Acaba’ içeren tüm cümlelerin sonuna üç noktayı koyup hikayeyi sonlandıracağız. Uçup gitmek istediğimiz ruhlarla aramıza kalından duvarlar örüp siyahların üzerini bir hışımla en renkli boyalarla süsleyeceğiz. Lakin mutsuzluk ve umutsuzluk gökkuşağına ait olmayacak.
Geçmişin geleceğe asla değmeyeceği gökyüzünde hapsoldu kimseye dökülemeyen sözler, kendine bile itiraf edemediğin kelimelerden ibarettir belki de. Dokunulan her yer teni kavururken hissedilen duyguların derinliği can alan boşluklarda boğdu her bir hayali. ‘Gerçekten olmak istediğin yerde misin yoksa kendini kandırdığın yerde mi?’
Şimdi ay yavaş yavaş batıyor ve her şey gibi yerine bir başkasını bırakmaya hazırlanıyor. Güne kavuşmaya gücü yok, varlığı sadece gece ve düşlerimizi aydınlatmaya yetecek kadardı. Uzakta bir yıldız gülümsemesi, sarılmasız geçen günlerin gelgitleriyle dolmuş bir gecenin içinden kendi kendini çekmeye çalışırken, ışıkları erken sönen odalarda yeni medeniyetler düşlemek üzere…
Yazar: Büşra Tezcan